Buğün başta Suriye olmak üzere iç karışıklık, savaş ve imkansızlıklar sonucu göç veren Ortadoğu ülkeleri 1939-1945 yıllarında Avrupalı mültecilere ev sahipliği yapıyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın en zor yıllarında Nazi ve Sovyet işgalinden kaçan Avrupalılar Ortadoğu ülkelerine sığınmıştı.
Suriye, Mısır ve Filistin'e sığındılar
1942 yılında 40 bin Avrupa vatandaşı Suriye, Mısır ve Filistin'de kurulan mülteci kampları sayesinde hayatta kaldı. 1942'de Ortadoğu Yardım ve Mülteci İdaresi (MERRA), binlerce Avrupalıyı Suriye, Mısır ve Filistin'de kurulan kamplara yerleştirmişti. Savaş süresince bu kamplarda yaşayan Avrupalı mülteciler savaş yıllarının ardından evlerine geri döndü.
O yıllarda Suriye'deki kamplarda yaşayan Yunanlılar önce sağlık kontrollerinden geçiriliyor daha sonra ise yaş ve ailelerine uygun kamp bölgesine gönderiliyordu. 1944 yılında Yunan adalarından gelen mülteciler Halep'te kaldıkları kampta sosyalleşebiliyor, güvenlikleri sağlandığı takdirde alışverişe çıkabiliyorlardı.
Filistin'de Yunanlıların yaşadığı Nuseyrat Mülteci Kampı, 1945
Mülteciler kaldıkları kamp alanlarının dışına istedikleri zaman çıkabiliyor, şehrin rutin hayatına karışabiliyorlardı.
Geçimini sağlamak isteyen mültecilere meslek eğitimleri veriliyor ve ticaret yapmalarına olanak tanınıyordu. Her gün yemek dağıtılan bu kamplarda mülteciler isterlerse dışarıdan yemek satın alabiliyorlardı.
Hurma, fındık ve nar suları ile karşılama
1939-1941 yılları arasında Nazi katliamından kaçan 300 bin Polonyalı da İran'a sığınmıştı. Nazi vahşetinden kaçan Polonyalılar için İran bir kurtuluş yeriydi. Polonyalı bir mülteci daha sonraki yıllarda İran'daki karşılanış anını bu sözlerle anlatıyor: "Dost Fars halkı tarafından hurma, fındık, kuru üzüm ve nar suları ile karşılandık"
Çeşme'den Halep'e
Savaş yıllarının mülteci rotası bugünün tam tersi şeklindeydi. Yunan adalarından Ege'ye geçen mülteciler Ege'den Türkiye-Suriye sınırına geliyor oradan da Halep veya Gazze ile İran'a geçiyorlardı. Bu zorlu yolculuk yaklaşık 40 gün sürüyordu.
11 Ocak 1942 tarihli "Burası Kudüs" (Hune el Kudüs) isimli Arapça gazetenin manşetinde, Suriyeli kadınların Yunan çocuklara giysi dağıttığı bir fotoğraf bulunuyor. Gazetede, "Yunanistan'dan Suriye'ye mülteci olarak gelenlere yemek ve kıyafet dağıtıldı." ifadesi yer alıyor.
"Ölen kardeş bir milletin ıstırabı karşısında..."
İkinci Dünya Savaşı'nda önce İtalya'nın daha sonra da Almanya'nın saldırısına uğrayan Yunanistan hem çok göç vermiş hem de kendi içinde sefalet ve iç karışıklıklarla baş başa kalmıştı. 1940-1941 yılları arasında savaşın tarımsal hasılada ortaya çıkardığı düşüş ve Alman askerlerinin gıda ürünlerini yağmalaması Yunanistan'ı "Büyük Açlık" dönemine sokmuş, Yunanistan'a ilk yardım uzatan ülkelerden biri ise Türkiye olmuştu. Türk Milletinin bu konudaki fedakarlığı dönemin basınına da yansımış ve “Bağımsızlığına, insanca yaşama hakkına canavarca saldırılmış dost bir komşuya”, “Ölen kardeş bir milletin ıstırabı karşısında”, “Felakete uğramış komşumuz Yunanistan’ın”, “Dost ve müttefikimiz” “İki komşu memleket, iki kardeş evi” gibi ifadelerin yer aldığı başlıklar yazılmıştı. Türkiye, açlık ve sefaletle boğuşan Yunanistan'a yardım malzemeleriyle dolu Kurtuluş vapurunu İzmir'den 14 Ekim 1941 tarihinde göndermişti.
Yunan vahşeti
Bugün ise Yunanistan her geçen gün yeni bir vahşet görüntüsü ile haberlere konu oluyor. Batırılan mülteci botları, küfürle karşılanan mülteciler, gaz bombası ve gerçek mermi ile hedef alınarak öldürülen mültecilerin maruz kaldığı muamele çağın en büyük insanı trajedilerin biri olarak tarihe geçiyor.