Referans Medya / Tercüme : Kaan ÇEBEN
“Hissettiğim ne olacağını bilmemekti. Bu belirsizlik en büyük acıyı veriyordu. Aramızda çalışmaya elverişli olmayan ve zayıf olanları acımadan öldürüyorlardı. “ dedi bana Ben Bao. Kendisi Kamboçyalı bir mücadeleci ve Kamboçyadaki ölüm kamplarında Khmer Rouge komünist rejimi tarafından yapılan işkenceleri bana anlattı.
Kızıl Khmerler (Khmerce: Khmer Krohorm, Fransızca: Khmer Rouge), Kamboçya'da gerilla savaşıyla iktidarı ele geçirerek 1975-79 arasında ülkeyi yöneten Maocu radikal komünist hareket. Hareketin kurucusu ve önderi Pol Pot'tur.
Bao ile geçtiğimiz Aralık ayında, Amerika Virginia’daki evinde tanıştık. Sohbetimizi evinin mutfağında yaptık. Mutfağının duvarları, Kamboçya mirasının eserleri ve aile fotoğrafları ile doluydu. Komünist çalışma kamplarında çektiği acılar ve edindiği tecrübeleri ile orada tutuklu olduğu sürece yaşadığı korkular hakkında konuştuğu zaman, günümüzde varlıklarını sürdüren katil rejimlerdeki deneyimlerimizden bahsediyorduk. Bao konuşurken, yaklaşan Noel için hazırlanan ağacın ışıkları da yüzüne yansıyordu. Bao, ölüm tarlalarından sağ kurtulmasını anlatan tecrübelerini bana aktardı.
Bao, Khmer Rouge katliamlarından kurtulan başka ailelerle birlikte bugünlerde Amerika’da sakin ve huzurlu bir hayat yaşıyor. Kendisi CCD – Combodian Community Day – isimli külterel bir Kamboçya festivalinin de kurucusu.
1975 ve 1979 arasında, Pol Pot, önderliğindeki Khmer Rouge, 20. yüzyılın en kötü suçlarından birini işledi. Kamboçya'da zorla çalıştırma, düşünce kontrolü ve kitle infazları rejimini uygulayan komünist yönetim altında yaklaşık 2 milyon kişi öldü. Amaç bu Güneydoğu Asya ülkesini bir tarımsal ütopya haline getirmekti. Yani halkın tamamını tarım alanlarında zorla çalıştırıp ortaya çıkan sonuçlarla bir ütopik tarım ülkesi meydana getirmekti. Sonuç, Kamboçya gibi otantik bir mirası yok etmek oldu.
Khmer Rouge, devrimden sonra ilk olarak işe kendinden önceki hükümetten vazifeli ve teslim olmuş yetkilileri öldürerek, başkenti ve diğer şehirleri acımasızca boşaltarak başladı. Siyahlar giymiş askerler milyonlarca insanı kırsal bölgelere sürdüler ve insanları kazı ve tarımsal faaliyetler için zorla köle olarak çalıştırdılar. Khmer Rouge din, popüler kültür gibi her türlü kendini ifade etmeye yarayan aracı yasakladı. Aileleri birbirlerinden ayırdılar ve çocukları mobil komünist tugaylarına katılmaya zorladılar.
Kamboçyalı Khmer Rouge hareketi, Kamboçyalıları devrimin devamını sağlayabilecek nitelikli olanlar ve nitelikli olmayanlar olarak ikiye bölerek sınıflandırdı. Bunu Suriye vatandaşlarının Esad rejiminin gizli resmi yazışmalarında “olumlu” ve “olumsuz” vatandaşlara sınıflandırılmasına benzer gerekçelerle aynı şekilde yaptı. İktidarı ele geçirmelerinden kısa bir süre sonra binlerce asker, askeri subay ve sivil çalışanı tutukladılar ve öldürdüler.
Yeni rejimden şüphe duyan herkes işkence gördü ve öldürüldü. Üç yıl boyunca, iktidarı ele geçirdikleri için yüz binlerce aydın, şehir sakinleri, Cham, Vietnamlı ve Çinli azınlıklar ve Müslümanlar ve hatta hain olmakla suçlanan kendi askerlerinin ve kendi parti üyelerinin birçoğunu idam ettiler . Birçoğu tutuklandığı, sorgulandığı, işkence gördüğü ve idam edildiği cezaevlerinde esir olarak kaldılar. 14.000 mahkumu barındıran meşhur S-21 hapishanesinde, bu mahkumlardan sadece 12 tanesi hayatta kalabildi. Kötü ekonomi yönetimi neticesinde ise ilaç ve gıda sıkıntısı baş gösterdi ve bir çok kişi de ilaç ve gıda yetersizliği sebebiyle öldüler.
Bu durumlar yaşanmaya devam ettiği sırada Vietnam Kamboçya’ya savaş ilan etti ve işgal etti. Başarılı olduktan sonra Pol Pot rejimini devirdiler. Lakin Khmer Rouge rejiminin yetkililerinden hiç kimse yakalanıp tutuklanmadığı için 30 yıl öncesinde yeni bir iç savaş daha patlak verdi. 2006 yılında ise Birleşmiş Milletler, Kamboçya Hükümeti ile birlikte ortaklaşa bir mahkeme kurumu oluşturdular. Günümüzde bu hadiselerin üzerinden 40 yıl geçti ve kurulan ortak mahkeme Khmer Rouge’un önde gelenlerinden 87 yaşındaki Khieu Samphan ve 92 yaşındaki Nuon Chea’yı Müslümanlara ve diğer azınlıklara karşı işledikleri suçlar ve soykırım suçları sebebiyle suçlu buldu. Kamboçyalılar, adaletin tesis edilmesi için uzun yıllar böylece beklemek durumunda kalmışlardır. Suriyeli savaş suçluları da aynı şekilde Avrupa’nın bazı ülkelerinde hüküm giymiş olsalar da, bir çoğu hala özgürler ve insanlığa karşı suç işlemeye devam ediyorlar. Birleşmiş Milletler, ülkesinin yarısını öldürmüş ya da ülkeden sürgün etmiş Esad’ı bunca suça rağmen, halkını öldürmekten imtina etmeyen bu kişiyi hala Suriye’nin meşru temsilcisi olarak muhatap alıyor.
Khmer Rouge Mahkemesi ise Suriyedeki realiteyle karşılaştırdığınızda sadece duruşmalar üzerinde çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda kurbanlara ve Kamboçya toplumuna bir barış ve sonuç vermeye çalışıyor. Mahkemede görülen davaların tamamı halka açık yapılıyor. Mağdurlar mahkeme duruşmaları sırasında sanıkları sorgulamak ve çeşitli tazminatlar talep etmek için “sivil partiler” olarak örgütlenip sürece dahil olabiliyorlar.
Bir grup avukat, duruşmada toplu olarak 4.000 Khmer Rouge kurbanını ve mağdurun akrabalarını temsil ediyor. Suriye’de işlenen savaş suçları ile ilgili davacıların sayısı ise şimdiye birkaç düzineyi aşabilmiş değil.
Mahkeme, az sayıda davacı sebebiyle mahkemelerin yüksek maliyetinin ve az sayıda davacı sebebiyle yazılan az sayıdaki iddianamenin eleştirilmesiyle karşı karşıya kaldı. Ayrıca mahkeme modern çağın en büyük suçlarının faillerinin zaman içinde hayatta kalan Suriyeli vatandaşların gerçekleştireceğini düşündüğü reformlara ve kurulacak yeni sisteme yardımcı olacakları bir konuma getirmeyi düşünmeye başladı. Üstelik bunun büyümekte olan bir küresel fikir birliği olduğunu da inanıyor. Burada her şeye rağmen bu duruşmaların sembolik boyutları Suriyeliler için önemlidir. Suriyeliler Kamboçya örneğinden ibretler alarak ülkelerine sahip çıkmalıdırlar ve çözümün içerisine dahil olmadırlar, tıpkı Kamboçya halkının yaptığı gibi.
MANSOUR OMARİ
Yazının Orjinali : https://english.enabbaladi.net/archives/2018/11/what-should-syrians-learn-from-cambodians/