Salgının Hatırlattıkları

Selma ÜLGER

2019 yılının son günlerinde Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan virüs tüm dünyada pek çok ülkeyi etkisi altına aldı. Tüm dünya dizlerini çökerek bir virüse teslim olmuş durumda. Gelişmiş teknolojinin, bilimin şimdilik altında ezildiği bu virüs insanoğluna acziyetini bir kez daha hatırlatmış durumda. Alınan tedbirler sebebiyle mümkün mertebe evlerden çıkılmıyor.

Eskilerin kullandığı bir söz vardır. Demişler ki: “insan unutmak için hızlanır hatırlamak için yavaşlar.” Tam da yavaşladığımız, evlerimizde olduğumuz şu zaman diliminde zihnimde bir lamba gibi yanıp sönen bir cümle bu. Çünkü bu virüsten önce hayat meşgalesine o kadar kaptırmıştık ki kendimizi yavaşlamayı, durmayı, düşünmeyi unutmuştuk. İnsanoğlu gözle görülemeyen, ancak mikroskoplarla görüntülenebilen virüsten önce “dünya telaşı” salgını etkisi altındaydı. Dünyanın oyun ve eğlencesi içinde ölüm unutulurken, modem ışıklarına gömülmüştü ruhlar. Böylesi afetler insanlara ve toplumlara hayatı ve bazı değerleri yeniden düşünmeleri için bir fırsat sunar.

Suriye’de binlerce insan katledilirken, milyonlarca insan yurtlarından edilirken kılını dahi kıpırdamayan Avrupa, ancak mikroskoplarla görüntülenebilen bir virüs salgını karşısında ölümün ne kadar acı, yaşamanın da ne kadar hak ve kutsal olduğunu hatırladı! İtalya Başbakanı’nın "Salgının kontrolünü kaybettik, fiziksel ve zihinsel olarak öldük, artık ne yapacağımızı bilmiyoruz. Dünyadaki tüm çözümler sona erdi. Artık tek çözüm gökyüzüne kaldı” sözlerini hatırlamak bu noktada oldukça manidardır. İnsanoğlunun “mutlak güç bende” anlayışı ve kibri yerle bir oldu. Bir virüs, füzelerin, atom bombalarının, nükleer silahların mimarı, kullanıcısı Batı medeniyetinin bütün kalelerini yıkılırken onları evlerine hapsetmiş durumda. Korona virüs ülkeleri dolaşırken dil, din, ırk, ülke, mal, makam, zenginlik, fakirlik gözetmeksizin herkese acziyetini bir kez daha hatırlatmış durumda. Toplum ve ülke olarak bizdeyse çoğu değerler tekrar hatırlanırken, nimetin ve sağlığın değeri tekrar anlaşıldı.

İnfak ruhu canlandı

Geçtiğimiz sene Doğu Anadolu’ya yaptığımız seyahatte sıklıkla görmüştüm. Dükkanların camında, simitçilerin el arabalarında, “ihtiyacı olan parasız alabilir” yazısını. Yüzümde oluşan tebessümü, mutluluğu size tarif dahi edemem... Şimdilerde, salgın sebebiyle malumunuzdur çoğu kişi işlerine gidemiyor, çalışamıyorlar. Eve giren bir gelir olmayınca çoğu aile maddi anlamda zor durumda. Şimdilerde, ülkemizin pek çok şehrinde fırıncıların camında, pazar stantlarında, camilerde, balkondan sarkıtılan sepetlerde görüyorum “ihtiyacı olan alabilir” yazısını. 

65 yaş üstüne verilen sokağa çıkma yasağı vesilesiyle unuttuğumuz insani değerlerimizi yeniden fark ettik. Komşu teyzenin-amcanın, yaşlı dedenin-ninenin kapısını çalıp, bir ihtiyacı olup olmadığı soruluyor, ihtiyaçları gideriliyor. Toplum olarak seferlik içerisindeyiz. İnfak ruhu canlandı, dayanışma ve paylaşma azmiyle dolu insanların yürekleri.

Aile kurumunun ve aile bağlarının önemi bir kez daha anlaşıldı.

Hızla akıp giden zamanda iş yetiştirme telaşıyla geçerken günler şimdi dinginleşerek evde normal bir zaman döngüsüne girdi insanlar. Virüs sebebiyle çocuklar ve gençler evde uzaktan eğitimlerine devam ediyorlar. Sosyal hayat ve iş hayatı tedbirler sebebiyle durdurulduğu için herkes evlerinde. Ev halkı hafta sonları hariç bir öğün yemekte bile bir araya gelemiyorken, şimdi hep birlikteler. Dolayısıyla aileler birlikte daha fazla zaman geçiriyorlar. Çin’de evli çiftler 7/24 evde olduklarından dolayı sıkıntıların baş gösterdiği ve boşanmaların arttığı haberleri dolaşıyor internet sitelerinde. Türkiye’de de böyle bir gündem söz konusu aslında. Çünkü tüm gün evde olan eşler “ilişkilerinin daha net farkına” varıyorlar. İş çıkışı ya da okul çıkışı kafelere koşan, anı yakalamak yerine anı sosyal medyada paylaşan sevdikleriyle hiçbir diyaloga girmeden, sıfır iletişimle dışarıda başkalarıyla vakit geçiren insanlar biranda evlerinde oturup anne babasıyla, eş ve çocuklarıyla birlikte zaman geçirmeye başladı.

Kötüye giden ilişkileri toparlamanın zamanı şimdi. Hep yoğun olduğumuz inancı ile ihmal ettiğimiz ailemiz ile gerçekten zaman geçirmeli ve ailemize yönelik sorumluluklarımızı tekrar hatırlamalıyız. Çok kolay bir şekilde çatarken kaşlarımızı eş ve çocuklara evde bulunduğumuz bu süreç içerisinde sakinleşmenin tam zamanı. Ailemizi bir çatı altında sevgi bağıyla bir araya bağlamak ve bu bağı tazelemek için fırsat günleri diyebiliriz geçirdiğimiz şu sıkıntılı süreç için. Telaş içerisinde beslenen, onca iş içerisinde araya sıkıştırılan aile bağları, ilişkiler “sevgi ve zaman ayırma” ile besleniyor bu süreç içerisinde. Aile olmanın, beraber zaman geçirmenin lezzetini hatırlıyor çoğu kişi. Zayıflayan aile bağları tüm aile bireylerinin bir arada bulunduğu bu süreçte daha fazla kuvvetleniyor. 

Nimetin değeri anlaşılırken şükür arttı.

Her insan, kendi evinin temizliğinden sorumlu olduğu gibi çevreyi temiz tutmaktan da sorumlu olduğunun bilincine vardı. Toplumun ortak kullanım alanlarını nasıl kullanacağı, korunacağı ve nasıl davranmamız gerektiğini hatırlattı. Evlerimizde bulunduğumuz bu süreçte sahilde yürümenin bile ne kadar büyük bir lüks ve nimet olduğunun farkına varılırken, bunları yapabilecek sağlığa sahip olmanın önemi fark edildi. Korona virüs bize bir kez daha gösterdi ki; ihtiyarlık gelmeden gençliğin, hastalık gelmeden sağlığın, fakirlik gelmeden zenginliğin ve ölüm gelmeden hayatın kıymetini bilmeliyiz. Her canlı zamanı ve sırası geldiğinde bu dünyadan göçecek. Para, mal, eşya bu dünyaya ait olduğunu bir kez daha anımsarken nimetin değeri ve şükrü arttı gözlerimizde.

Tüketim azalırken evde üretmeyi hatırladık.

El dezenfektanları, maskeler, kolonyalar derken hijyenin öneminin bir kez daha farkına varıldı. Büyüklerimiz yapılan ev ziyaretlerinde muhakkak kolonya ikramı yaparlardı. Büyüklerimiz el yıkamadan sofraya oturmazlardı. Bazı gelenek ve göreneklerin önemi ve mahiyetini virüs sebebiyle daha güzel anlaşılmıyor mu?

Eskiden insanlar bozulan bir eşyayı tamir eder, evde sökülen bir şey olduğunda diker yeri geldiğinde de yama yaparlardı. Bunu yaparken hem kabiliyetleri gelişir hem de ayırdıkları sabır ve zamanla tasarrufun, kanaat etmenin en güzel örnekliğini sergilerlerdi.

Virüs salgını sebebiyle çoğu mağazalar ve Avm’ler kapalı durumda. Mümkün mertebe dışarı çıkmak istemeyen insanlar evde üretim yapıyor. Yani insanlar evlerinde olduğu için ihtiyaç fazlası tüketim veya ihtiyaçmış gibi algıladığımız her türlü ürün bir anda hayatımızdan çıkıverdi. Söküleni dikiyor, bozulanı tamir ediyorlar. Zaman zaman yaşanan sokağa çıkma yasağı sebebiyle hanımlar hatta beyefendiler evde ekmeklerini kendileri yapıyorlar. Sürekli tüketen ve hazıra alışan insanlar evlerinde kendileri pişiriyor yemeklerini. Sosyal medyada görmüşsünüzdür çoğu kişi evdeki fazla kumaşlarla kendilerine maske yapıyor. Kuaförler kapalı olduğu için hanımlar kendi saçlarını keserken, erkeklerde eşlerine saçlarını kestirip, kendileri tıraş oluyorlar. Tüketim azalırken evde üretmeyi yeniden öğreniyoruz. Ve tekrar hatırlıyoruz ki dünyanın kontrolü bizim elimizde değil. Asıl yurdumuz, evimiz burası değil. Faniliğimizin farkına varmak duası ile.