TBMM Başkanı Şentop, Habertürk TV'nin canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Filistinli yetkililerden yaklaşık iki ay içinde İsrail'deki cezaevlerinde yer alan Filistinli mahkum ve tutuklulara aşı yapılmadığına ilişkin iki ayrı mektup aldığını söyleyen Şentop, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle bu konuda istişarelerde bulunduğunu belirtti.
Şentop, daha sonra İsrail Meclis (Knesset) Başkanı Yariv Levin'e, İsrail'deki hapishanelerde Filistinli mahkum ve tutuklulara da aşı yapılmasına, bunun insani bir mesele olduğuna dair mektup gönderdiğini bildirdi.
Yeni anayasa yapma konusunda öncelikle bir niyet olması gerektiğini dile getiren Şentop, "Uzlaşılan noktalarda yoğunlaşmak, onlar üzerinden hareket etmeye çalışmak lazım. Bir çözüm yolu bulunabilir." diye konuştu.
Siyasi partilerin anayasa konusundaki öngörülerinin somut olarak maddelere döküldüğünde anlaşılabileceğini belirten Şentop, "2011'de başlayan Anayasa Uzlaşma Komisyonu sürecinde aslında önümüze bütün siyasi partilerin nasıl bir anayasa öngördüklerini ortaya koyan metinler çıktı. Yani tam bir anayasa metni, bütün siyasi partilerin önerileri olarak karşımıza çıktı. Bence yeni anayasa tartışması ciddiye alınmalı. Sonuç olur, olmaz. Sonuç almak mutlaka hedef olmalı samimi olarak ama somut bir metin ortaya çıkmalı." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Meclisin devre dışı kaldığı iddiasını kabul etmediğini vurgulayan Şentop, şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde parlamentonun yapısıyla yürütmenin yani cumhurbaşkanının mensubu olduğu siyasi partinin ilişkisi tek seçenek olarak karşımıza çıkmıyor. Parlamenter sistemde vatandaşa tek bir oy hakkı veriliyor. Bu tek oy hakkıyla hem yürütmeyi hem de parlamentoyu belirlemesi isteniyor. Daha doğrusu tek oyla parlamentoyu belirliyorsunuz. Hükümet onun içinden çıkıyor. Halbuki yeni sistemde vatandaşa iki oy hakkı tanınıyor. Hükümeti ayrı bir oy kullanarak belirleme, parlamentoyu ise yine ayrı bir oy kullanarak belirleme hakkı tanınıyor. Dolayısıyla vatandaşın, bu sistemde cumhurbaşkanını bir siyasi partiden seçip, cumhurbaşkanının mensubu olduğu siyasi partiyi parlamentoda çoğunluk yapmama hakkı var. Oyunu Cumhurbaşkanına verir, parlamentoda ise oyunu onun partisine vermeyebilir. Böyle bir durumda parlamentoda farklı bir çoğunluk yapısı ortaya çıkabilir. Bu durumda yürütmeden tamamen bağımsız bir çalışma imkanı tanınıyor. Önceki sistemde ise böyle bir seçenek yoktu. Orada mecburen yürütmenin, hükümetin kontrolünde bir yasama süreci var. Başka bir seçenek yok."
Bazı milletvekillerinin, soru önergelerinin cevaplanmadığı eleştirilerine yanıt veren Şentop, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin başladığı 27. Yasama Dönemi'nde soru önergelerinin cevaplanma oranının, önceki yasama dönemlerinin tamamından daha yüksek olduğunu kaydetti.
"Parlamento aşaması, sadece bir izin aşamasıdır"
Türkiye'nin, İstanbul Sözleşmesi'nden Cumhurbaşkanı Kararı ile çekilmesi ile TBMM'nin devre dışı bırakıldığı eleştirilerine ilişkin Şentop, Anayasa'ya göre, milletlerarası bir anlaşmanın kabul edilme ve yürürlüğe konulmasının; "imzalanma", "onaylanmasının uygun bulunması" ve "onaylanma" şeklinde üç adımı olduğunu aktardı.
Meclisin imzalanan bir anlaşmayı kanunla uygun bulduğunu anlatan Şentop, şöyle konuştu:
"Daha sonra cumhurbaşkanının onaylaması aşamasına geçiliyor. Cumhurbaşkanı onayladıktan sonra yürürlüğe giriyor. Meclisin kanunla uygun bulması şu anlama geliyor: 'Bu onaylamanın bir mahzuru yoktur. Bu anlaşma onaylanabilir.' Daha teknik bir ifadeyle, onaylama izni veriyor. Ama mesela cumhurbaşkanı onaylamayabilir veya onaylayabilir. Onayladıktan sonra onayını geri çekebilir. Parlamento aşaması, sadece bir izin aşamasıdır. Onaylamayı zorunlu kılan bir aşama değildir. Yeni de değil, 1963'te çıkan 244 Sayılı Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Cumhurbaşkanına Yetki Verilmesi Hakkında Kanun var. Yani 1963'ten bu yana aslında bu böyle oluyor. Onlarca örnek var. Mevzuat ve uygulama bu şekilde. Yani Bakanlar Kurulu kararıyla vazgeçilmiş bir anlaşma için sonra tekrardan bir kanun çıkarılmasının 1963'ten bu yana bir örneği yok."