Ürdün’ün başkenti Amman’da o gün her şey sıradan görünüyordu. Şehrin diğer caddeleri gibi Vasfi el Tell Caddesi de yerli ve yabancı insanlarla doluydu. Amman’ın doğal hayatına karışmayı seven turistler için, bu cadde güzel ayrıntılarla süslüydü: Küçük dükkânlar, Arap kıyafetleri satan yerler, baharatçılar, nargile ve kahve mekânları…
Mossad'ın Amman'da sokak ortasında suikasta girişmesi, Ürdün'ün egemenliğine açık bir saygısızlıkt
Tarihlerin 25 Eylül 1997’yi gösterdiği o gün, saat tam 10.30’da, caddenin ortalarındaki beş katlı bir binanın önüne siyah bir otomobil yanaştı. Kaldırımdan taşan insanlardan yol isteyerek duran araçtan, siyah sakallı genç bir adam indi. Gösterişsiz kıyafetine rağmen, kendisini kuşatan korumalara bakılırsa, önemli biri olmalıydı. Geri dönüp arabada kalan çocuklarını selamladı. Onlar şoförle okullarına devam ederken, 41 yaşındaki adam kaldırımdaki küçük kalabalığı yararak binanın kapısına yöneldi. Tam bu sırada bir karmaşa yaşandı. Kıyafetlerinden Batılı turistler oldukları anlaşılan iki kişi, adamı kucaklamak ister gibi boynuna sarıldı. Korumaların hemen müdahalesiyle uzaklaştırıldılar, ama bir gariplik olduğu kesindi.
Meşal, suikast girişimi sırasında 41 yaşındaydı.
Panikleyen turistler, kenarda bekleyen kapısı açık Toyota marka beyaz bir araca doğru koştuklarında, korumalar da hemen peşlerine düştü. Ardından Amman sokaklarında baş döndürücü bir kovalamaca başladı. Bir saat sonra, artık “suikast timi” oldukları kesinleşen saldırganlar gözaltındaydı. Kendileriyle birlikte hareket eden diğer dört kişi, İsrail Büyükelçiliği binasına sığınmıştı.
Birkaç saat içinde, her şey net bir şekilde anlaşılmıştı: İsrail gizli servisi Mossad, Ürdün’ün başkenti Amman’ın göbeğinde, Hamas lideri Hâlid Meşal’i öldürmeye kalkışmıştı. Bu, iki ülke arasındaki barış anlaşmasına da diplomatik teamüllere de tamamen tersti.
Amman sokaklarında bunlar olurken, Hâlid Meşal, kendisini “kucaklamaya” kalkışan Mossad ajanlarının o hareketinden sonra yavaş yavaş şuurunu yitirdi. Akşam olurken, Meşal hastaneye kaldırılıp tedavi altına alınmıştı. Ancak Ürdünlü doktorlar, Meşal’e ne olduğunu çözemiyordu. Vücudunda herhangi bir saldırı izi yoktu. Açık yara veya fiziksel bir müdahale emaresi görülmüyordu. Doktorlar incelemeyi derinleştirdiklerinde, Meşal’in kulağına, tarifi ve terkibi bilinmeyen esrarengiz bir zehrin enjekte edildiğini gördüler. Panzehir, yani Meşal’i hayata döndürecek şey ise, ancak İsrail’in elinde olabilirdi. Şu durumda, İsrail’den bunu talep etmekten başka çare görünmüyordu.
Ürdün Kralı Hüseyin, suikast girişiminin hemen ardından, olaydan haberdar edilmişti. Başkentin göbeğinde böyle bir olayın gerçekleşebilmesi, Kral’ı öfkeden deliye döndürmüştü. Amman İstihbarat Müdürü Semih Battihi, Mossad’ın Amman istasyonuyla temasa geçerek, durumu doğrulattığında, Kral bu defa öfkesini diplomatik bir yaptırıma dönüştürmek için düğmeye bastı. İsrail’e gönderilen mesajda, “Eğer Meşal’e enjekte edilen zehrin panzehri ve terkibi Ürdün’e ulaştırılmazsa, iki ülke arasındaki barış anlaşması da sona erer” deniyordu. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, bu sözlerin sıradan bir blöf olmadığının farkındaydı. Meşal, Amman’daki kraliyet hastanesinde yaşam savaşı verirken, Kudüs’ten havalanan bir helikopter, panzehri hastaneye getirdi. Netanyahu, kimyasal terkibi ise “milli sır” gerekçesine sığınarak vermeye yanaşmıyordu. Krizin büyümesi üzerine, ABD Başkanı Bill Clinton da devreye girdi, terkip de Amman’a nakledildi.
Doktorların panzehri vücuduna hızlıca uyguladığı Hâlid Meşal, ertesi sabah gözlerini açtığında, olay Ortadoğu’nun bütün başkentlerinde çoktan yankılanıyordu. İsrail’in böyle bir şeye cesaret edebilmesi bir yana, Kral Hüseyin’in panzehri istemesindeki kararlılık Arap dünyasında şaşkınlık ve hayranlık uyandırmıştı. Kral ayrıca, İsrail tarafından hapiste tutulan Şeyh Ahmed Yâsin’in salıverilmesini de talep etmişti. ABD ve Batı tarafından büyük bir baskıyla karşı karşıya kalan İsrail, bu talebe de “tamam” demek durumunda kalmıştı. Suikast girişimi İsrail ve Mossad için utanca dönüşürken, Kral Hüseyin’in hanesine “zafer” olarak yazılmıştı.
Suikast girişimine dair başka ayrıntılar, birkaç gün içinde ortaya çıktı. Özellikle kimyasal saldırı konusunda eğitimli olan Mossad ajanları, Ürdün’e Kanada pasaportlarıyla giriş yapmıştı. Hamas’ın merkez ofisinin bulunduğu bina çevresinde, turist kılığında günlerce tatbikat yapan ajanlar, Hâlid Meşal’in günlük programını ve ofise ne zaman geldiğini tespit ettikten sonra, eylemi gerçekleştirmek için merkezden onay beklemişti.
1987’de kurulan ve kısa zaman içinde Filistinlilerin büyük desteğini kazanan Hamas (İslâmî Direniş Hareketi, Hareketu’l-Mukâvemeti’l-İslâmiyye), İsrail işgaline karşı mücadelede etkin bir şekilde yer aldığı için İsrail hükümetlerinin hedefindeydi. 4 Kasım 1995’te İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin’in yerleşimci bir terörist Yahudi tarafından öldürülmesinden sonra, ilk seçimde iktidara gelen Başbakan Benyamin Netanyahu, Hamas’ın etkisizleştirilmesi için ayrıntılı bir eylem planı hazırlatmıştı. Planın içinde, Hamas’ın üst düzey kadrosunun suikastlar ve nokta atışı saldırılarla ortadan kaldırılmasına dair bir bölüm de vardı. Netanyahu, özellikle Meşal’in hedef alınması için hazırlık yapmak üzere, Mossad Şefi Danny Yatom’u görevlendirdi.
Aldığı direktiften sonra çalışmalarını yoğunlaştıran Yatom, silahlı saldırı ve aracına bomba yerleştirmek gibi yaygın yöntemleri hızla eledi. “Öyle bir şey yapmalıyız ki” diyordu, “Kimse bizi açıkça suçlayamamalı”. Yatom, olaydan yaklaşık 20 yıl sonra, 2017’de verdiği bir mülakatta, “İz bırakmamış bile olsak, zaten herkes bizi suçlayacaktı. Ama yine de arkada somut bir şey kalmamalıydı” diyecekti. Nihayet, formülünü sadece İsrailli kimyagerlerin bildiği, morfinden 200 kat daha etkili, fentanil içerikli bir kimyasal maddenin kullanımı üzerinde mutabık kalındı. Yatom, bu kararı verirken sadece iz bırakmamayı hesaplamamıştı. “Öyle sürpriz bir operasyon olmalı ki” diye düşünüyordu, “Hamas liderleri, bundan sonra ne geleceği konusunda plan yapamamalılar”.
Sonraki bir hafta içinde sadece Ortadoğu’nun değil, bütün dünyanın en önemli gündem maddesine dönüşen suikast girişimi, Hamas’ın da yeniden tartışılmasına yol açmıştı. İsrail yönetimi, suikast girişimini Hamas’ı suçlayarak unutturmaya çalışsa da, o ünlü kamu diplomasisi (“hasbara”) bu defa çalışmadı. Meşal suikast girişimi, İsrail içinde de siyasi kriz doğurdu. İsrail Parlamentosu’nda oluşturulan özel komisyon, Danny Yatom’un görevden alınması gerektiği sonucuna ulaştı. Ürdün Kralı Hüseyin de, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya gönderdiği notada, Yatom görevde oldukça iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmeyeceğini bildirdi. Gerilim dolu birkaç ayın ardından, 25 Şubat 1998’de Danny Yatom, Mossad başkanlığından istifa etmek zorunda kaldı.
Mossad’ın tabir-i caizse “çuvalladığı” operasyonun üzerinden tam 21 yıl geçti. Hamas liderliğini İsmail Haniye’ye devreden Hâlid Meşal, Katar’ın başkenti Doha’da sakin bir yaşam sürüyor. İsrail’de Benyamin Netanyahu, yeniden başbakan. Bugün 73 yaşında olan eski Mossad şefi Danny Yatom ise, “İsrail, Netanyahu’nun liderliği altında ağır hasta” diyecek kadar eski patronuna düşman...
gzt.com