Medya Cübbeli’yi, Cübbeli de medyayı, daha doğrusu gündemde olmayı seviyor. Bu yüzden sık sık ilginç, sansasyonel açıklamalarıyla manşetlerde yer alıyor. Şüphesiz yanmaz kefenden bereketli terliğe kadar kendisine hatırlatılmasından pek hoşlanmayacağı başlıklarla ya da sümük-ü şeriften Fethullah Hoca Efendi güzellemelerine kadar dün söylediklerini bugün nakzetmesiyle gündeme gelmektense birilerine şirin gözükme çabasına girişmeyi daha güvenli bulduğu açık.
Böyle bir zeminde memlekette milli spor haline gelmiş ihbarcılık Cübbeli’nin de yaslandığı duvar oluyor. Ve “yaklaşan büyük tehlikenin farkında mısınız” alarm zillerini bir kez de kendisi çalmayı tercih ediyor. 15 Temmuz sonrasında dini cemaatlerin, yapıların belli çevrelerce tehdit olarak tanımlanmaya ve algılanmaya başlamasının da işini kolaylaştırdığını zannediyor.
Bugün pek çok yayın organında Sözcü gazetesinde Cübbeli’nin iddiasını sürdürdüğüne dair ifadeler yer aldı. Saygı Öztürk köşe yazısında daha önce “İki bin Selefi dernek silahlanıyor”, “iç savaşa hazırlanıyorlar”, “pompalı-mompalı” vb. repliklerle başlattığı ihbarlarını Cübbeli’nin “Savcılık çağırırsa gidip 150 derneğin ismini liste halinde veririm” diye devam ettirdiğini yazmış.
İki binden yüz elliye düşülmesi Cübbeli’nin önceki iddiasından epey bir indirim yaptığını gösterse de, yine de bu azımsanacak bir sayı değil, dile kolay 150 dernekten söz ediliyor. Doğal olarak insan merak ediyor, acaba bu listeyi Cübbeli nasıl temin etmiş ya da oluşturmuş? Cemaatinin mensuplarının getirdiği bilgileri mi toplamış, yoksa bir yerlerden eline bir liste mi tutuşturulmuş?
Birinci ihtimal Cübbeli’nin istihbaratçılığa soyunduğuna, ikinci ihtimal ise operasyonel amaçlar için kullanışlı bir aparat işlevi yüklendiğine işaret ediyor. İki ihtimal de çok tehlikeli ve onursuzca!
Bu söylemlerle Cübbeli gibiler tam olarak ne amaçlıyor, neye hizmet ediyor bilemeyiz ama ‘pompalı’ örneğinde görüldüğü üzere seçilen kavramların ve öne çıkartılan sembollerin bile aynen meşhur 28 Şubat sürecindeki operasyonları hatırlatmaması mümkün değil.
O dönemde de bir yerlerden vazifelendirilmiş ve ‘camia’ içinden bilinen bazı isimlerin ifşaatları, ihbarları ile epey yol alınmış, türlü hukuksuzluklar ifa edilmemiş miydi? O dönemde de İslami camiayı mahkum etmek için kimisi ilahiyatçı, kimisi hocaefendi, kimisi gazeteci, kimisi siyasetçi tipler öne çıkartılmamış mıydı?
Evet, bugün ülke manzarasını 28 Şubat atmosferi ile kıyaslamak abartılı ve daha ötesi paranoyakça bir tutum olur. Mamafih epeyce güç kaybetmiş ve konjonktür gereği geri çekilmiş olmakla birlikte, 28 Şubatçı zihniyetin, alışkanlıkların ve tarzın tümüyle tasfiye edildiğini de kim söyleyebilir? Medyada, sosyal-siyasal alanda ve bilhassa da hukuki zeminde her gün değişik vesilelerle karşımıza çıkan kimi görüntüler ‘zinde’liğini bir miktar yitirmekle birlikte malum güçlerin yeniden işbaşı yapmak için fırsat kolladığını göstermiyor mu? Ve tavırlarıyla, sözleriyle Cübbeli gibi tipler bunlara en güzel hizmeti sunmuyor mu?
Cübbeli kendince gündem olmak ya da gündem değiştirmek için kirli sularda yüzüyor. Gerçi derin sularda jetski ile yüzme tecrübesi olduğu malum ama bu kez oldukça sığ ve batak bir zeminde hareket ettiği görülüyor.
Sonuçta Cübbeli vakası hurafe ve bidat temelli sapkın anlayışların sadece Allah’ın dinini, Kuran’ı saptırma olgusunun somut bir göstergesi olmakla kalmıyor, bu tür yaklaşımların izzet ve adaletten ne kadar uzak olduğunu da ortaya koyuyor.
Aslında belki de hiç şaşırmamak lazım. Allah’ın dinine yönelik bunca yalana, iftiraya imza atabilen bir zihniyet birtakım hesaplarla, beklentilerle Müslümanlara iftira atmaktan neden çekinsin ki?
Haksözhaber / Rıdvan Kaya