Referans Medya [Tercüme : Kaan ÇEBEN]
İran, Suriye'nin savaştan en çok etkilenen kısmı olan İdlib bölgesinde oynadığı rollerle puslu bir politika geliştiriyor. İdlib bölgesinin geleceğini ve askeri kontrol haritalarını şekillendiren anlaşmaların yapılmaya başlandığı bu dönemlerde, İran milisleri, Suriye rejim güçlerine verdiği desteklerin yanı sıra, muhalefet kontrolündeki bölgelere yapılan her türlü saldırıya da öncülük etti.
İran, kuzeybatı Suriye'de askeri etki haritasının ve kontrol bölgelerinin çizilmesinde rol oynayan en önemli iki anlaşmada da yer almadı; bunlardan birincisi Rusya ve Türkiye tarafından Eylül 2018'de Rusya’nın bir Karadeniz sahil şehri olan Soçi'de imzalandı. Soçi anlaşması ateşkes, ortak Rus-Türk devriyelerinin yürütülmesi ve gözlem noktalarının kurulması ile Suriye rejimi ile muhalefet arasındaki askerden arındırılmış bölge konularının detaylarını içeriyordu. İkincisi, yine İranlı politikacıların yokluğunda 5 Mart 2020'de Rusya ile Türkiye arasında imzalanan Moskova anlaşmasıydı.
İran’ın Kuzey-Batı Suriye’de Oynadığı 3 Rol
“Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi” nde bir araştırmacı olan Maan Talaa’nın bana anlattıklarına göre bölgedeki gelişmelerin ve Rus-Türk istişareleri ile gelecekte yapılması planlanan ikili (İran’sız) anlaşmaların, İran’ın Astana sürecindeki rolünün etkisini (etkisizliğini) gösterdiğini, Ruslar ve Türklerin ise İdlib’deki durumun daha iyi anlaşılması konusunda bu süreci kendi başlarına domine ettiklerini anlıyoruz.
Rusya ve Türkiye ikili müzakereleri, iki ülke arasında birçok hassas askeri ve güvenlik müzakerelerine tanıklık etti ve bu tartışmalar sırasında yaşanan gelişmelerle İran'ın bu oyundaki konumunu değiştirme noktasına geldi.
Buna karşılık Tahran, Suriye'nin kuzey batısındaki askeri sahneye kalitatif katılımını yeniden tanımlama eğilimindeydi. İran’ın bölgedeki hareketlenme eğilimini 3 ana başlıkta toplayabiliriz.
(Kalitatif, analitik kimyada maddenin analiz edilmesi için kullanılan iki işlemden bir tanesidir. Analiz, kalitatif ve kantitatif diye ikiye ayrılır. Kalitatif (nitel) analiz; maddenin ne olduğunu anlamaya yönelik yapılan bir analizdir.)
İlk rol, esasen, nitelikli askeri varlığı artırabilmek ve bu zamana kadar yapılan anlaşmaların hedeflerine uygun bir şekilde bu askeri kuvvetlerin adapte edilmesinden yararlanabilmesi sayesinde sahada bir takım olayları tetiklemekti, bunu “313” kuvvetlerinin Kafr Nabl çevresine konuşlandırılmasından anlıyoruz. Başta Suriyeli ve yabancı savaşçılardan oluşan bu kuvvetler İran tarafından finanse ediliyor ve destekleniyor.
İran destekli Hizbullah’ın Radwan Kuvvetleri ve İran’a sadık başka milislerin Serakib’in etrafına yayıldığını görüyoruz. İran’a sadık “Fawj al-Nabi al-Akram” milislerinin Kuzey-Batı Hama’da Jabal Shashabo etrafında nüfuslarını artırdıklarına da şahit oluyoruz.
İran'ın İdlib'de oynadığı ikinci rol, Suriye rejimine baskı yapmak ve onu ateşkesin ihlaline zorlamak ya da muhaliflerin gerçekleştireceği muhtemel ihlallerden faydalanmak için rejimi harekete geçirmektir Bu, son birkaç hafta içinde, özellikle çatışmaların tekrar başlaması endişesi ile, Hama'nın kuzeybatı kırsalındaki Jurin cephesindeki bölgelere bir dizi takviye getirmenin sebebini de açıklamış oluyor. Buna ek olarak, İran milisleri Halep'in batı kırsalının ekseninde konuşlandı, ancak mevcut aşamada saldırıya geçmek yerine hala kendilerini savunma durumunda sabitler. 16 Nisan’da Türkiye destekli Ulusal Kurtuluş Cephesi (NLF) bağlı Ceyş El-Nasr grubu, Hama’nın batı kırsalında İran’lı milislere ait olduklarını sandıkları dronlarla kendi mensuplarından 2 kişinin öldürüldüğünü açıkladı. Bu kişilerin yukarıda bahsettiğimiz Halep’in batı kırsalında konuşlanan İran milisleri olduğunu sanıyoruz. Ulusal Kurtuluş Cephesi (NLF) muhalif ittifak sözcüsü Komutan Naji Mustafa, İran milisleri tarafından kullanılan insansız dronların el-Ghab Ovası'ndaki muhalefet gruplarından savaşçıları hedef aldığını vurguladı.
Ayrıca muhalifler, Suriye rejim güçleri ve İran'ın ateşkes ihlallerine karşılık vermeyi sürdürüyor.
Naji Mustafa'ya göre, özellikle rejim güçleri tarafından Jurin köyünde yapılan yığınakları tespit ettikten sonra, muhalefet grupları gelecekteki tüm senaryolar için hazırlar…
Başka bir İran dronu, bir kişinin ölümüne yol açan saldırıda bir arabayı hedeflerken, muhalif savaşçılar Hama kırsalındaki iki drondan birini vurmayı başardı.
Maan Talaa’ya göre İran’ın üçüncü rolü, Astana sürecindeki edindiği rolü destekleyip pekiştiren açıklamalar yapmaktır. Ve bu süreç içerisinde edindiği konumu korumaya yönelik beyanatlar vermektir. Zira İran geçtiğimiz ocak ayında öldürülen Kasım Süleymani’nin ölümü hadisesinin bile Astana sürecine bir zarar vermesine müsaade etmemiştir.
Siyasi Anlaşmaları Kuzey-Batı Suriye Belirleyecek…
Araştırmacı Maan Taala, İran’ın tüm enerjisini Suriye sahnesindeki politik çıkarlarına harcadığını ve Kuzey Batı Suriyedeki en etkin güçlerden birisi olmanın, İran’ın en önemli çıkarı olacağını vurguladı. Zira bu bölge, rejim ve muhalifler arasındaki son çatışma alanıdır. Bu nedenle bölgenin alacağı şeklin nasıl olacağına bu alanda vuku bulacak gelişmeler şekil verecektir.
Tahran’ı endişelendiren ise, Türk-Rus görüşmelerinin, İran’ın çıkarlarına ve stratejik kazanımlarına aykırı bir şekilde gelişmesi ve Suriye konusunda yapılacak nihai anlaşmada bu iki ülkenin arasındaki ilişkinin İran çıkarlarına zarar verecek bir konuma gelmesidir.
İran ayrıca uluslararası yollara transit yatırımları yapıp bu yollarla Suriye’deki askeri üslerini ve programlarını güçlendirmek niyetinde.
Muhalefet silahlı kuvvetleri iki uluslararası karayolunu kontrol etmek için kullanıldı: Şam-Halep (M5) ve Halep-Lazkiye (M4), bunlar Suriye topraklarında ve Suriye ile komşu ülkeler arasında kara taşımacılığının hayati arterini oluşturmaktadır.
2019'un başlarında başlayan ve geçen Mart ayındaki anlaşma ile askıya alınan askeri görüşmeler sırasında Suriye rejim güçleri Şam-Halep (M5) karayolunu tamamen yeniden kontrol etmeyi başardı. Halep-Lazkiye uluslararası karayolunda (M4) ise Rus ve Türk devriyeleri yapılmaya başlandı.
İran, dolaylı olarak da olsa, Rusya, Türkiye ve Amerika'yı da içeren bir görüşme platformu oluşturmak için bir girişimde bulunmaya çalışıyor, çünkü bu platform kurulursa, Tahran, Suriye'nin kuzeyindeki askeri varlığı üzerindeki ilmiği sıkılaştıracaktır. Aksi taktirde İran'ın Akdeniz'e stratejik bir çıkışla sıcak sulara erişme hayali sona erecekti. Talaa'ya göre mevcut veriler, İran'ın kuzey Suriye'deki varlığının tüm bölgesel oyuncuların itirazlarıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
İran’ın Anlaşma Masalarında Olmayıp Çatışma Sahalarında Olması…
17 Eylül 2018'de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rus mevkidaşı Vladimir Putin, Suriye'nin İdlib bölgesinde silahlı muhalifler arasında 15-20 km (yaklaşık 9-12,4 mil) derinlikte askerden arındırılmış bir bölge kurma anlaşması yaptı. Hükümet birlikleri, tüm muhalif grupların tüm ağır silahlarının, tanklarının, roket sistemlerinin geri çekilmesini onayladı. Ayrıca, koordineli Rus-Türk devriyeleri de bölgeyi izleyecekti. Anlaşma ayrıca, ilgili taraflar arasında “provokasyonların” önlenmesini de şart koştu.
Bu durum 12 Ocak'ta Rus ve Türk yetkililer arasındaki “ateşkes” anlaşmasında ve geçen Mart ayının son Moskova anlaşmasında tekrarlandı. Her anlaşmadan sonra İranlılar anlaşmaları destekleyen açıklamalar yayınladılar.
Bir takım askeri kaynaklar da bana, İranlıların siyasi anlaşmalardan yoksun bırakılsa veya dışlanmış olsa da, pozisyonlarından vazgeçmediklerini, özellikle İdlib ve Halep'teki kırsal alanlarda temas hatlarına askeri takviyeler getirdiğini bildirdi.
Daha önceki makalelerimde de komutan Abdul-Fattah Abdul Razzaq’ın, İran'ın İdlib çevresinde son haftalarda milis kuvvetlerinden bazı paralı askerleri seferber ettiğini söylediğini bildirmiştim. Lakin söz konusu Türk destekli muhalefet grupları olduğundan, aralarındaki anlaşma gereği Rusya'nın son sözü söylemeden İran’ın bir harekette bulunamayacağını söylediğini de eklemiştim. Ayrıca kendisi, bu saldırıların Rus hava kuvvetlerinin desteği olmadan başarılı olamayacağını da bildirdi.
Daha önce görüştüğüm Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi Bilgi Birimi Müdürü Navvar Şaban, Halep-Lazkiye karayolu (M4) civarında çatışmaların veya çekingen bir takım ilerleme girişimlerinin olabileceğini ileri sürdü. Bununla birlikte, yeni koronavirüsün (COVID-19) yayılması ve küresel seviyedeki etkisi nedeniyle büyük bir askeri operasyonun başlatılacağını düşünmediğini de bildirdi.
En son yapılan ateşkes anlaşmasının en belirgin ihlali, 16 Nisan’da Ceyş Al-Nasr grubuna yönelik yapılan dron saldırıları idi. Grubun beyanatına göre muhalif bölgelere 3 insansız hava aracı düşmüştü. Muhalifleri hedef alan bu dronlar, Ceyş Al-Nasr grubundan 2 kişiyi öldürmesine karşılık muhalif savaşçıların bu dronlardan birisini düşürmeyi başardıkları söylemiştim.
Enab BALADİ
Yazının Orjinali : https://english.enabbaladi.net/archives/2020/04/iran-is-absent-from-political-agreements-but-present-in-idlib-battles/