Şüphesiz ki, Müslüman havf ve recâ arasındadır. Yani korku ve ümit hali… Korkudan kasıt, kulun Allah’ın hoşnut/râzı olmayacağı bir hâl içinde olma endişesi iken, ümit ise Allah’ın Rahîm ismi celilinin gereği affına mazhar olma umududur.
Bu durumda kul, her halde Allah’a yakın olmayı diler ve ona göre davranır.
Şüphesiz ki, insanlar sıhhatli bir ömür sürmek ve uzunca yaşamak ister. Elbette insan dünya dertleri içinde korkuya kapılabilir. Bu durum da insanîdir.
Ancak korku ticaretine asla âlet olmamalıdır. Özellikle günümüzün iletişim araçları üzerinden yapılan korku pazarlamasına müşteri olmamak gerekiyor.
Artık anlaşılmıştır ki, korona virüsü ile diğer sıradan virüsler arasında hemen hiçbir fark yok. Savunma sistemi baskılanmış yahut çalışmayan kimselerde her türlü mikrop, sarsıcı bir etki yapar ve hatta öldürür.
Yaklaşık iki aydır dünya gündemini meşgul eden, ülkelere büyük tıbbî yatırım yaptıran bu karmaşa daha açık ifadeyle korku ticaretinin kazananı kim? Tıp yani medikal ve ilaç şirketleri değil mi?
Bu sırada tüm ülkelerde ihalesiz, sorgusuz sualsiz milyonlarca veya milyarlarca dolar, bu ‘tröst’ yazılıp ‘terörist’ diye okunan şirketlere aktarılmıyor mu? Bu sayede pek çok ülke ve millet terbiye edilmiyor mu?
Ne uğruna, sıradan bir grip kadar bile etkili olmadığı artık net bir şekilde ortaya çıkan korona virüsü aşkına… Dünyada her gün ortalama 155 bin kişi ölüyor. Sadece bir ayda İdlib’te ölen çocuk sayısı, korona virüsü ölümlerinden daha yüksek. Peki, İdlibli çocuklar için telaşa kapılan birini gördünüz mü? Dünya ahlâklı liderlerce değil, insanlığını kaybetmiş haydutlarca yönetildiği müddetçe bu boş bir hayal.
VİRÜSÜ 10 YIL EVVEL HABER VEREN RAPOR
Gelin sizi biraz geri götürelim ve 2011 yılında neşredilen “Şeytan Ye Diyor” adlı eserden bugünleri anlatan bir nakil yapalım. Dünyanın en zengin Siyonist ailelerinden biri olan Rockefeller ailesine ait Rockefeller Vakfı, 1 Haziran 2010’da “Geleceğe dair uluslararası kalkınma ve teknoloji senaryoları” (Scenarios for the Future of Technology and International Development) başlıklı bir rapor yayınlar.
Raporun sunum kısmını kaleme alan Vakfın başkanı Judith Rodin’e göre bu rapor, ‘vâkıalar üzerine oturtulmuş, geleceğe dair detaylı anlatımlardan oluşuyor. Rodin, bu senaryolar üzerinde gelecekte insanlığı bekleyen muhtemel kriz noktalarını tespit edip, onlara hazırlıklı olmak istediklerini belirtmiş. Sonuçta vakfın insanî yardım(!) üzerine yoğunlaştığını ve hâlihazırdaki kaynaklarını, insanlık yararına(!) etkin şekilde kullanabilmek için bu tür öngörülere sahip olmaları gerektiğini savunuyor. Ne kadar masumane değil mi? Sahi Siyonistler ve kapitalistler insanlığın geleceği konusunda, ne zamandan beri bu denli hassaslar?
Daha bitmedi, “senaryo” adını taktıkları bu kirli planların yer aldığı raporda ‘büyük bir felaketten’ söz ediliyor. Acaba Rockefeller’i endişeye sevk eden bu felaket ne olabilir?
Raporda yer alan ‘uygun adım’ senaryosuna/planına göre, dünya H1N1 virüsünden daha tehlikeli bir virüs ile karşı karşıyadır. Vahşi kazlardan bulaşan virüs, en hazırlıklı ülkeleri bile dize getirecekmiş. Alınan hiçbir tedbir de virüsün yayılmasını engelleyemezmiş. Daha şimdiden dünya nüfusunun beşte biri, bu virüsü kapmış. Sadece yedi ay gibi bir sürede, sekiz milyondan fazla insan bu virüs yüzünden ölecekmiş. Virüs en çok Güneydoğu Asya, Afrika ve Orta Amerika’da etkin olacakmış.
Birkaç ülke hafif sıyrıklarla atlatacakmış ancak Çin gibi bazı ülkeler hafif yaralarla kurtulacakmış. Çünkü -despotik- Çin yönetimi, caydırıcı karantinalar uygulayacakmış.
Ulusal liderler, hastalıkla baş edebilmek için daha otoriter davranmaya başlayacaklarmış. Hastalık geçtikten sonra da, ellerindeki bu güçlenmiş iktidarı gönüllü olarak bırakmak istemeyeceklermiş. Yeni güç nedeniyle, teknolojinin gelişimi de duraksayacakmış. Gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere doğru kayan teknoloji, yeniden gelişmiş ülkelerin eline geçecekmiş.
‘KORKUN! ORTALIĞI YAKIP YIKACAĞIZ’
Domuz gribi fiyaskosu ardından bir raporla insanların refahı(!) için çalışan Rockefeller Vakfı bile insanlığı baştan ikaz ediyor ve ‘Aman dikkat edin tehlike geliyor’ demiyor. Ya ne diyor? ‘Korkun! Ortalığı yakıp yıkacağız, öldürebildiğimiz kadar kişiyi imha edeceğiz’ diyor.
Rapordan sonra hangi virüs gelmişti. MERS ve EBOLA. İkisinden de netice alamadılar. Netice fiyasko. Emin olun, Korona virüsünde de bundan daha fazlası olmayacak ve korktuğunuzla kalacaksınız.
‘Virüs ya bana da bulaşırsa’ endişesine kapılmanın, bedende virüsten daha fazla etki yapacağını bilmiyorlar mı sanıyorsunuz?
Bu panikle devlet ve millet olarak yapacağınız harcamayı, Çin’den insanları naklederken ‘tedbir’ adıyla yaptığınız korku yahut bilim-kurgu filmini aratmayan komiklikleri bilmiyorlar mı? Onları, sizin uzmanlara kim üfledi sanıyorsunuz?
Sözde ölümcül virüs veya virüsler nedeniyle bugün tüm dünyada hava limanlarında, sınırlardaki teknoloji kullanımı ile ilgili Rakcefeller raporunda yer alan maddeleri de sıralayalım:
Havalimanları ve diğer kamu alanlarında, gelişmiş MRI (görüntüleme) cihazları bulundurulacak. Bu cihazlar sayesinde kalabalık içerisinde ‘anormal davranışlı’ kişiler kolayca tespit edilebilecek;
Bulaşıcı hastalıkların erken tespit edilebilmesi için yeni tarama cihazları geliştirilecek. Taramalar zorunlu olacak;
Seyahat engeli -öngörülüyor demek ki- yüzünden, tele-konferans ve iletişim teknolojileri, daha etkin hâle getirilecek;
Korumacılık ve ulusal güvenlik endişeleri yüzünden her ulus, bağımsız bir bilişim ağı kuracak. Çin’in kendi geliştirdiği güvenlik duvarı teknolojisini örnek alıp, kendi “duvarlarını” inşa edecekler. www parçalı hâle gelecek.
Bir bilim kurgu filminin özeti gibi değil mi?
Amaç korkutmak, çünkü korku en büyük silah. Korkup ümitsizliğe kapılmalısınız ki, planları tıkır tıkır işlesin. Bunca insanın engelli doğmasını, milyonlarca insanın kalp, böbrek yetmezliği yaşamasını, gençlerin yarısına yakınının kısırlaşmasını, kanserin veba gibi yayılmasını, insanlığın immün sistemi çökertilip her türlü hastalığa karşı zayıflatılmasını umursamayan tıp çevreleri, ne hikmetse domuz gribi ve korona gibi laboratuvar virüslerine karşı ne hikmetse aşırı hassas.
Yoksa korku ticaretinden siz de mi nemalanıyorsunuz?
Allah’a teslim olmayan insanlar, ne yazık ki virüs korkusuna teslim oluyor.
Bu sözlerden asla ‘tedbir alınmasın’ gibi bir saçmalık çıkarılmamalıdır. Ankara’dan Wuhan’a giden uçakla ilgili bir hafta kadar süren şovun tedbirle bir alakası yok. Aksine korku tacirlerine hizmetten başka bir şey değil.
Korona bulaşacak diye ödleri patlayanlar için Trump’ın sözleri belki bir teselli olabilir.
Koronaya grip muamelesi yapılması gerektiğini söyleyen Trump’ın bir bildiği mi var, yoksa sorumsuzca mı davranıyor?
Koronanın büyük şeytanların oyunu olduğunu ve etki gücünün sanıldığı gibi olmadığını bilmediğini kim söyleyebilir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.