Referans Medya

Kendi kaleminden Guantanamo'daki Arakanlı mahkumun öyküsü

Guantanamo'da halen tutulan mahkumlardan biri de Arakan asıllı Pakistan vatandaşı Muhammed Ahmed Gulam Rabbani.

20 Nisan 2021 Salı 22:59

Kendi kaleminden Guantanamo'daki Arakanlı mahkumun öyküsü

Guantanamo'da halen tutulan mahkumlardan biri de Arakan asıllı Pakistan vatandaşı Muhammed Ahmed Gulam Rabbani.

Rabbani, 2002 yılında Pakistan'ın Karaçi şehrinde tutuklandı ve yargısız olarak 18 yılı aşkın süredir Guantanamo'da tutuluyor.

Arakan asıllı mahkum, tutukluluk sürecinin kendisine ve ailesine olan etkisini, Al Jazeera'da yayınlanan yazıda ele aldı.

Rabbani'nin yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirildi. (Editörün notu: Rabbani'nin kaleme aldığı kısım normal, Al Jazeera'nın aktardığı tanıtım kısmı italik şekilde aktarılmıştır.)


Ahmed Rabbani, Rohingya asıllı bir Pakistanlı ve şu anda Guantanamo Körfezi'nde tutuluyor. 2002'de boşanmasının ardından, yeni bir evlilik yapmıştı ve -sonradan öğreneceği gibi- 10 Eylül 2002'de Karaçi'de yakalandığında eşi hamileydi. En küçük oğlu Ahmed, o alıkonulduktan birkaç ay sonra doğdu ve oğluyla hiç tanışmadılar.

Rabbani, Pakistanlı yetkililer tarafından alıkonuldu ve ABD'ye teslim edildi. Ardından 540 gün boyunca işkence gördüğünü söylediği, Kabil'de bulunan bir hapishaneye götürüldü. Bir süre onun, El Kaide'nin Pakistanlı bir üyesi olan Hassan Gul ile karıştırıldığına inanıldı.

Ancak daha sonra (ABD Senatosu CIA Sorgulama Raporu, 2014'te) ABD'nin Gul'u yakaladığı ve hatta onu kısa bir süre hapishanede tuttuğu, ancak sonra Pakistan'a geri dönmesine izin verdiği bildirildi. Gul 2012'de bir drone saldırısında öldürüldü. Bu arada Ahmed, Guantanamo Körfezi'ne götürüldü.

Ahmed, gözaltına alınmasına karşı barışçıl protesto için 2013'ten beri açlık grevinde. Her gün zorla besleniyor. Daha önceki bir evliliğinden, şimdi 20'li yaşlarının başında olan büyük bir oğlu ve kızı var. Aşağıda yer alan metin, yargılanmadan alıkonulmasının çocukları üzerindeki etkisini izah ediyor (gizlilik gereği isimler çıkarılmıştır). Bu metin insan hakları avukatı Clive Stafford Smith'e dikte ettirilerek yazıldı:

"Büyüdükçe korktum"

En küçük oğlumla Kızılhaç tarafından düzenlenen bir Skype görüşmesinde konuştum ve ona sordum, “İzole bir hayat yaşıyorsun ve 17 yaşında bir çocuk için normal bir yaşam geçirmiyorsun. Depresyondasın, zihnin karışık ve içe dönük. Bunu neden kendinize yapıyorsunuz ve bundan kurtulmanıza yardımcı olmak için ne yapabilirim?"

Konuşurken ağlayarak şunları söyledi: “Baba, büyüdükçe korktum, çok korktum. Ben küçükken, annem ve büyükannem okula yürümem haricinde evden çıkmama hiç izin vermezlerdiler. Seni kaybının üzerine bir de beni kaybetmekten çok korkuyorlardı: Biri gelip beni yakalar ve beni Amerikalılara verir diye korkuyorlardı. Ayrıca yerel yetkililerin para için bize sırt çevirmesi de bu korkuyu körüklüyordu."

"Oradaki insanlarla masumca konuşabileceğimi ve başımıza daha fazla sorun çıkarabileceğimi düşündükleri için sokağın karşısındaki dükkânlara bile gitmeme izin vermediler. Beni evde kilitli tutmayı daha güvenli buldular."

“Annem, kimselerden, amcamdan veya teyzemden bile bir şey istememe izin vermiyor. O kadar yoksuluz ki, pazar dışında asla balık ve tavuk görmüyor, evimize getiremiyoruz. Sekiz yıldır açlık grevinde olduğunu biliyorum. Yaşadığın durum, bizim bir pazarın karşısında yaşayarak orada satılan güzel şeyleri her gün görmemize rağmen asla tadamıyor olmamıza benziyor. Ben ise dükkân sahiplerinin nankörlükten beğenmedikleri şeyleri onlar gittiklerinde toplamak üzere etraflarında dolanıyorum."

"Şimdi, neredeyse 18 yaşındayım, ancak yine de özgürce dışarı çıkamıyorum ve bunların hepsi sana olanlardan dolayı."

Bunu söylerken ağladı ve bunları her düşündüğümde ben de ağlıyorum.

Guantanamo ve ailelere yansıyan korku

Büyük oğlumla da konuştum. "Karate ve diğer dövüş sanatları yapıyorsun. Neden hayattan bu kadar korkuyorsun? Neden özgürce yaşamıyorsun?" dedim.

“Baba, ben çok küçükken - yaklaşık yedi yaşındayken - annem, büyükannem ve büyükbabam bana yalan söyledi ve senin Suudi Arabistan'da çalıştığını söylediler. Aynı yalanı kız kardeşime de söylediler. Her zaman arkadaşlarımıza babamızın Suudi Arabistan'da çalıştığını söylerdik ve böylece bize yalancılık öğretildi. Suudi Arabistan'da çalışmak yerine hapishanede olduğunu öğrendiğimizde, hala oldukça küçüktük. Hayatlarımızın uzun yıllar birer yalandan ibaret olduğunu öğrenmek büyükanne ve büyükbabalarımıza çok kızmamıza neden oldu."

"İşkence gördüğünü ve çok kötü muameleye maruz kaldığını biliyorum. Ama arkadaşlarıma senden söz edemeyecek kadar utandım. Buna kalben inanıyor olsam da, biri bana meydan okursa masum olduğunu kanıtlayamam. Bu beni iki kat suçlu yapıyor, çünkü bu durumda da sana karşı bir suç işlediğim için de endişeleniyorum."

"11 Eylül'de ne olduğunu ve sonrasını anladığımda, herkesi saran korkuyu anlamaya başladım. Müslümanlara uygulanan zulmü ve adaletsizliği de anladım, tabii ki sizin uğradığınız işkenceleri de. Ayrıca, uzun süre tutuklu kalmanızın dehşetini de anlıyorum."

"Seni asla serbest bırakmayacaklar"

"Ama şimdi başka bir yalan var gibi görünüyor. Bize serbest bırakılacağını söylüyorsun ve bu asla olmayacak. Bu, her an başıma korkunç bir adaletsizlik gelebileceğinden korkarak büyüdüğüm anlamına geliyor. İnancım üzerinde derin bir etkisi oldu. Kur'an-ı Kerim'in tamamını ezberlemiştim. Sonra sana böyle bir haksızlık yapıldığında dindar olmayı zor buldum. Ezberlediklerimi bile unutmaya başladım. Sanırım psikolojik olarak, dini inançların yüzünden senin çektiğin acıları ben de çekmek istemiyordum."

Kızım Kuran'ın 15 bölümünü ezberlemiş ama sonra durmuş. Ona sordum, “Neden durdun? Bu kadar ilerlemişken, gerisini neden ezberlemiyorsun?"

“Biri babamın hapishanede olduğu konusunda benimle dalga geçerse, sessiz kalırdım, bu yüzden konuşamazdım bile. Seninle bir telefon görüşmesinde teyzem yanımdaydı ve şaka yaptı, "Baban hapiste ve görünüşe göre asla serbest bırakılmayacak."

“Bu basit cümle beni o kadar şaşırttı ki telefonda konuşamadım, sana merhaba bile diyemedim. Birisi bana şaka yaptığında ya da senin durumun hakkında küçük bir yorum yaptığında başıma bu durum gelmekte - şaşkına dönüyor, aptallaşıyorum ve tek kelime edemiyorum.

Halam sana sordu babacığım, 'İnsanlarla konuşamadığı için onu okuldan alalım, sınıfta bir köşede tamamen sessiz oturuyor' diye sordu. Babam olarak sonunda buna izin verdin. Beni okul işkencesine sokmanın hiçbir anlamı olmadığı için böyle yaptın. "

"Kim babası Guantanamo'dan olan birinin kızıyla evlenir?"

Geçenlerde kızıma evlenme planı olup olmadığını sordum.

“Babamın Guantanamo'da hapsedildiğini öğrendiğinde benimle evlenmeyi kim kabul eder? Kim itibarını ve karakterini bu şekilde kaybetmek ister? Benimle evlenen kişi de bir gün senin Guantanamo'da oluşunu bana karşı kullanacaktır. Sessizliğim ve öfkem hala duruyor. Korkarım ki bu, benimle evlenecek kişiye de bulaşacaktır.  Benden boşanacağından endişeleniyorum ve bu beni daha da kötü bir duruma sokar. Bu yüzden sadece sen serbest bırakıldığında evleneceğim. "

Bunu bana açıkça ve dürüstçe söyledi.

Beni kalbimden vurdu.

Çocuklarımın durumu işte böyle. Bulunduğum yer yüzünden onları kaplayan dehşeti düşündüğümde ağlıyorum. Her defasında serbest bırakılacağımı söylediğimde, 18 yıldan fazla bir süre geçmesinden dolayı, bunun yanlış bir tahmin olduğunu düşünüyorlar. Diyorlar ki: "İnandığın şey bu, ama Amerikan yetkilileri seni asla serbest bırakmayacak."

Babalarıyla sadece bir tabuttayken buluşacaklarını söylüyorlar. Çiçeklerle kaplanacak, ama dünyanın yarısını kat edip Karaçi'ye ulaştığında vücudum artık çürümüş olacak.

Çocuklarımın yaşadığı psikolojik acılarla kim ilgilenecek? Onlarla evlenmeyi kim kabul edecek? Öğrenimlerini bitirdiklerinde çocuklarımı hangi şirket işe almaya razı olacak? Burada unutuldum ve geleceğim tamamen kayboldu. Yine de benim için çok daha önemli olan, bu korkunç hapishane tarafından çalınan çocuklarımın geleceği.

Facebook'la Yorumla

BENZER HABERLER