"Karanlık bir dünyadan aydınlık bir pencereye bakış"
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, toplumda gözleri gördüğü halde Kuran’ın sayfalarını bir kez dahi açmamış nice gönül gözü kör olan modern çağ insanının yanında gözleri görmeyen ama gönül gözü açık bir hanımefendi ile yaptım
09 Şubat 2020 Pazar 02:12
Referans Medya [Selma Ülger]
Selma Ülger'in bir Kuran aşığıyla yaptığı çok özel röportajını sizlere sunuyoruz.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, toplumda gözleri gördüğü halde Kuran’ın sayfalarını bir kez dahi açmamış nice gönül gözü kör olan modern çağ insanının yanında gözleri görmeyen ama gönül gözü açık bir hanımefendi ile yaptım bu röportajı. Çağımızda milyarlarca Kur’an-ı Kerim basılı halde bulunuyor. Milyarlarca Kur’an hafızı var. Her evde, muhakkak bir Kur’an-ı Kerim bulunduğu halde okunma sayısı yok denecek kadar az. Evet, ne yazık ki Kur’an-ı Kerim’in lafzı basılı halde aramızdayken, manen ve uygulamada aramızda değil. Bu bağlamda yapmış olduğum bu röportajı oldukça önemsiyorum.
Ezcümle, karanlık bir dünyadan aydınlık bir pencereye bakış olarak; bir nasihat, bir örnek ve farkındalık için gönüllerde yer etmesi duası ile.
Gelelim röportajımıza:
Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Ben, Zuhal Temel. Artvin'in Ardanuç ilçesinin Peynirli köyünde, 1988 yılının Haziran ayında, üç kardeşin en küçüğü olarak dünyaya geldim. Lise mezunuyum. Görme yetimi, 14 yaşında tamamen kaybettim. Halk arasında tavuk karası, tıp dilinde retinitis pigmentosa olarak adlandırılan, doğuştan itibaren, az görmeye ve daha sonra tamamen kaybetmeye kadar ilerleyen, bir göz rahatsızlığı geçirdiğimi söyleyebilirim. Naçizane yazmakta olduğum şiirlerim, Diksiyon ve Edebiyat Dergisinde neşredilmektedir. Onun dışında, "Gönül Gözünle Gör Beni" isimli, yayınlanmış bir kitabım mevcuttur. Kısaca bu şekilde tanıtmış olayım kendimi.
Hafızlık sabır ve sebat gerektiren, ama bir o kadar da bereketli bir süreç. Bu sürece girmeden önce hafız olmaya ne zaman karar verdiniz?
Ortaokulu Ankara'da, Mitat Enç görme engelliler ilköğretim okulunda okudum. Görme engellilere özel, altı noktadan oluşan, parmak uçlarıyla okumaya dayanan, (Brail alfabesi) kabartma yazıyı öğrenme imkânım olmuştu o okulda. Aynı benim gibi görme engelli olan en büyük ağabeyim, Bursa Uludağ üniversitesi, İlahiyat fakültesinde okurken, biz görme engelliler için kabartma yazı ile hazırlanan, Kur-an-ı Kerim'i okumayı öğrenmişti.
Çocukluğumda, az gördüğüm zamanlarda, Kur-an-ı Kerim'i elime alır, sayfalarına tek tek bakardım. Her ne kadar okumayı bilmesem, yazıları bana çok karışık geliyor olsa da sayfalarına bakmak bile beni mutlu ederdi. Belki de ömrüm boyunca bir kez dahi okuyamayacaktım. Bu duygu beni içten içe üzüyordu o zamanlar.
16 yaşına geldiğimde, hayal dahi edemeyeceğim, bir nimet lütfetmişti Rabbim. Sayfalarına bakarken dahi, içimi tarifsiz bir mutluluk kapladığını hissettiğim Kur’an-ı Kerim'i, ağabeyim vesilesiyle okumayı öğrenme imkânım oldu.
18 yaşındayken, Hatay'da ağabeyim Din Kültürü öğretmeni olarak göreve başlamıştı. Her daim yanımda olan, iyi bir insan, iyi bir kul olmam için, beni en güzel şekilde yönlendiren ağabeyim, istersem, Hatay Yavuz Sultan Selim kız Kur'an kursunda hafızlık yapabileceğimi söylemişti. O güne kadar hiç aklımda olmayan, ama ömrümün en güzel yıllarını geçirdiğim, hafızlık süreci, böylelikle başlamış oldu.
Kur’an “onların gözleri var ama görmezler” buyurarak “görme”nin ve “anlama”nın merkezi olarak kalbe işaret ediyor. Sizin bu husustaki tecrübeniz ve şahitliğiniz nasıl oldu; kısaca bundan bahseder misiniz?
Eğer kalp gözüyle hakkı, hakikati görmeseydim, ibret almam gereken olaylardan ibret almaz, fiziki gözlerimin görmemesinden dolayı isyan bayrakları açardım. Kur'an'ı hıfzetmek yerine, niçin bu şekilde yaratıldığımı sorgular, isyan etmeye hakkım varmış gibi isyan eder, gözlerimin görmeyişinden dolayı, Rabbimin haksızlık yaptığını düşünmeye kalkardım mazallah. Rabbime sonsuz şükürler olsun ki, kalbim hakka, hakikate, Kur'an'a kapalı değil. Olaylara, hayata, Rabbimin bakmamızı istediği pencereden bakma gayreti içerisindeyim şükürler olsun.
Hafızlık süreci zor ve meşakkatli bir süreç ve hafızlık bittiğinde iş bitmiyor, asıl o zaman başlıyor. Tekrarları hayatın içine dâhil etmek, hafızlığı sürekli tazelemek gerekiyor. Siz bu tazeliği korumak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Hafızlığa başladığım dönem, nasıl bir sorumluluk aldığımın çok fazla bilincinde değildim. Hocalarımız sık sık bizlere hatırlatmalar yapıyor, asıl hafızlığın ezberleme süreci tamamlandıktan sonra başlayacağını, almış olduğumuz sorumluluğun farkında olmamızı ve ezberlerimizi sağlam bir zemine oturtturmamız gerektiğini ifade etmeye çalışıyordu. O zamanlar Hocalarımızın sözlerini yeterince anlayamadığımı, hafızlığımı tamamlayıp, kurstan eve döndüğümde daha iyi anladım. Kurstaki vaktimi en güzel şekilde değerlendirmiş, ezber yaptığım her sayfayı, olabildiğince sağlam yapmaya gayret etmiştim. Kurstayken, tek meşguliyetimiz Kur'an okumak, ezber yapmak, ezberlerimizi tekrar etmekti. Orada sorumluluğumuzu yerine getirmek, bence hiç zor değildi. Asıl sorumluluk, kurstan ayrılıp, hayata dahil olduğumuzda, farklı sorumluluklarımız olduğunda başlamış demekti. Kurstaki düzeni, aynı şekilde evde de devam ettirmek hiç kolay olmadı benim için. Herhangi bir kursa gidip, tekrar edebilme gibi bir imkânım da olmadı. Kendime bir program belirleyip, o programa uymaya, elimden geldiğince sorumluluğumu yerine getirmeye gayret ediyorum. Farklı farklı kişilerden Kur'an hatmi dinlemek, Sık sık hatim yapmak, ezberimizi tekrar etme hususunda büyük bir kolaylık sağlıyor. Bir de, hafızlığımıza başladığımız ilk zamandaki heyecanımızı taze tutmamız da çok önemli. Aynı heyecan ve kararlılıkla tekrara başlamak, ezberimizi unutmamamıza, hafızlığımızı korumamıza en büyük etkendir diyebilirim.
Toplumumuzda gerek Diyanet gerek çeşitli cemaatler tarafından kurulan Hafızlık kurslarının ve dolayısıyla hafızların arttığı; ama bununla birlikte ahlaksızlığın da arttığı bir dönem ve ortamdayız. Bu durumu bir çelişki olarak görüyor musunuz? Şayet çelişki olarak görüyorsanız; bunun sebepleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Evet, eskiye nazaran hem kurslarda hem de hafızların sayısında gözle görülür bir artış mevcut. Normalde bu durum, tüm mümin kardeşlerimizi sevindiren bir husus olması gerekir. Ama maalesef, kursların ve hafızların artması, ahlaksızlığın azalmasına zemin oluşturamamaktadır. Benim dikkatimi çeken, son zamanlarda, kurs hocalarımızın yeterince bilinçli hafızlar yetiştirememeleri, ezberin yanı sıra, her ayeti yaşamaya yönelik hıfzettiklerinin bilincini tam olarak verememeleri, hafızlık belgesi odaklı ezber yaptırıyor olmaları, hafızların sayısının artmasına vesile olsa da, ahlaksızlığın önüne geçememektedir. Tabii ki elinden gelenin en iyisini yapabilmek için gayret sarf eden, görevini layıkıyla yerine getiren hocalarımız da mevcut, Allah onlardan razı olsun. Biz hafızlar olarak, tam manasıyla hafızlığımızı yaşayabilsek, yaşayan Kur-an-ı-Kerim olabilsek, her ayeti hayatımıza aktarabilsek, yaşadığımız gibi, yaşatmaya da gayret etsek, ancak üzerimize düşen sorumluluğu bir nebzede olsa yerine getirmiş oluruz.
“Gönül Gözünle Gör Beni” isminde, görme engellilerin yaşadığı sorunlara değinirken aynı zamanda, engellilere yönelik toplumun bakış açısına dikkat çekmeyi amaçlayan bir roman kaleme almışsınız. Kısaca kitabınızdan bahseder misiniz?
Yaratma, var etme kudreti yüce Mevla’mızın elinde... Dilediğini, dilediği şekilde var etmeye kadir olan Rabbimiz, eğer bizleri engelli olarak yaratmışsa, elbetteki boşa değildir. Engelli yahut engelsiz olmak bizlerin tercihiyle olmadığına göre ve hepimizde birbirimizle imtihan edildiğimize göre, imtihanımıza uygun bir biçimde davranmamız gerekir. Hiç kimsenin kendini üstün görme gibi bir lüksü olamaz. Çünkü, engelliyi de, engelsizi de yaratan Allah'tır. Topluma bu bilinci aşılamak amacıyla yazmaya çalıştığım, "Gönül Gözünle Gör Beni" adlı romanım, görme engellilerin yaşadığı sorunları, karşılaştığı zorlukları ifade ederken, diğer yandan da fırsat verildiğinde, neleri yapıp yapamayacağının bir göstergesi niteliğinde... Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi, engellileri dış görünüşlerine göre değerlendirmek yerine, gönül gözüyle, yaratılanda, yaradanın güzelliğini görüp, o şekilde değerlendirmek en doğrusudur diye düşünüyorum. Gönül gözleriyle gören herkese selam olsun.
Kitabınızı okuduğumda, kurguladığınız karakter üzerinden direk dile getirilmesede içten içe bir serzeniş hissetmiştim. Engelli bir hanım olarak sosyal hayatta en çok zorlandığınız hususlar nelerdir?
Genel olarak toplumda, engelliler hep birilerine muhtaç yaşar, başkalarının yardımı olmadan hiçbir şey yapamaz, acınası durumda olarak gözükür. Evet, engelli olmanın bazı zorlukları var elbette, bunu bizler de kabul ediyoruz. İşlev görmeyen uzvumuzun eksikliğini, diğer uzuvlarımızla kapatmaya, kimi zaman da ailemizden, arkadaşlarımızdan vs. destek alarak, gidermeye çalışıyoruz. Engelsiz biri, bir başkasından yardım aldığında söz konusu olmazken bizler, muhtaçlık kategorisine hemencecik eklenmiş oluyoruz. Toplum içerisinde sürekli olarak, kendimizi kanıtlamaya, bir şeyleri yapabildiğimizi ispat etmeye, mecbur bırakılıyoruz. Bu durum hem beni hem de tüm engelli kardeşlerimi yıpratıyor. Çevremiz tarafından anlaşılamamak, engelimiz dışında bir de farklı engellemelerle mücadele etmek, hayatımızı çekilmez kılıyor. Halbuki, etrafımızdakiler bizi olduğumuz gibi kabullense, ne ben böyle bir kitap yazma gereği duyardım, ne de hayat bu denli zor olurdu.
Son olarak, hafızlara ve hafız adaylarına önerileriniz var mı?
Hafız ve hafız adayı kardeşlerime Naçizane tavsiyem: Sıradan bir kitap ile hemhal olmadıklarını, Allah'ın kitabını ezberlemiş yahut ezberlemeye niyet etmiş olduklarının şuurunda olmalarını, azim, sabır ve sebatla hafızlık yoluna adım atmalarını öneririm. Allah, bu yola çıkmış tüm kardeşlerimin, yar ve yardımcısı olsun, ezberlerini kolaylaştırsın, hakiki hafızlardan eylesin.
Röportaj: Selma Ülger