İran araştırmaları uzmanı Ali Şahin, İran'da yaşanan kritik suikasti yazdı.
İran konusunda yaptığı araştırmalar ve tespitleri ile tanınan Ali Şahin, suikast sonucu öldürülen İranlı Muhsin Fahrizade suikastı hakkında yazdığı makaleyi size sunuyoruz.
03 Aralık 2020 Perşembe 22:02
2020 yılı, İran için kabus gibi başladı. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin yeni yılın ilk başlarında ABD tarafından düzenlenen suikast sonucu öldürülmesi hem bölgede hem de dünyada büyük yankıya sebep oldu.
Zira Süleymani, tabiri caizse İran’ın Ortadoğu politikasını yöneten önemli bir isimdi. ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran’a yönelik yaptırımları devreye sokması, ekonomik açıdan zayıflayan İran’ı daha da köşeye sıkıştırdı. Ardından COVID-19 pandemi süreci, İran’ı tam anlamıyla yıprattı. Bununla birlikte Trump’ın İran’a karşı azami baskı politikası ve İsrail ile Körfez bloğunu barıştırması, bölgede İran’a karşı yeni bir bloğun kurulmasını sağladı. Bu da yetmezmiş gibi İran içindeki protestolar, şüpheli patlamalar ve yangınlar İran’ın genel manada küresel kamuoyunda itibarının zedelenmesine sebep oldu. Ayrıca birkaç gün önce İran’da nükleer programın manevi babası konumundaki Muhsin Fahrizade’nin bir suikast sonrası öldürülmesi İran’da şok etkisi yarattı.
Fahrizade, sıradan bir fizikçi değildi. Kendisi, DMO’da önemli bir konuma sahip komutanlardan biriydi. Ayrıca Savunma Bakanlığı Araştırma ve İnovasyon Kurumu başkanlığı görevini yürütmekteydi. Bunun yanı sıra akademik bir kimliğe de sahip olan Fahrizade, İmam Hüseyin Üniversitesi’nde de görev yapmaktaydı. Fahrizade, yaklaşık 20 yıldır İran nükleer programı içerisinde faaliyet gösteren bir isimdi. Bu da Fahrizade’nin uzun zaman önce İsrail’in hedefi haline gelmesine sebep olmuştu. Nitekim İsrail Başbakanı Netenyahu Binyamin, Fahrizade’ye karşı tehdit içeren sözler sarf etmişti.
27 Kasım 2020’de Fahrizade, Tahran yakınlarındaki Absed bölgesinde suikast sonucu hayatını kaybetti. Bu suikast sonrasında İranlı yetkili mercilerinden sert tepkiler yükseldi. Suikastın sorumlusu olarak da İsrail sorumlu tutuldu. Nitekim İsrail, İran’da nükleer faaliyet yürüten bilim insanlarına karşı daha öncede birçok kez saldırı düzenlemişti.
Bununla birlikte suikastın Tahran yakınlarında gerçekleşmesi, İran içinde bir istihbarat zafiyetinin meydana geldiğini göstermektedir. Bu bağlamda düşünüldüğünde Natanz Nükleer Tesislerinde meydana gelen patlamada ve ülke içinde şüpheli yangınlarda da İsrail ve ABD sorumlu tutulmuştu. Bu durum, İran devlet mercileri tarafından dile getirildi. Bununla ilgili suikast sonrası İran Ulusal Güvenlik Sekreteri Ali Şemhani, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye bir mektup yazarak durumu arz etti ve bunun önüne geçilmemesi halinde ülke içinde birçok vatan evladının canına mal olacağını belirtti.
Bu bağlamda İran, Halkın Mücahitleri Örgütü gibi ülke içinde yeraltında faaliyet gösteren ve dış yardım alan rejim karşıtı örgütlere yönelik operasyonlar yürütmesi muhtemeldir. Ayrıca İran’da hem DMO istihbarat servisi hem de İstihbarat Bakanlığı arasında rekabet yaşanmaktadır. Bu rekabet istihbarat ve bilgi paylaşımı konusunda zafiyet yaratmaktadır. Tahran yönetimi, bu rekabeti önleyici tedbirler de alabilir.
Suikast Sonrası İran’ın Verebileceği Muhtemel Tepkiler
İran’ın, gerçekleştirilen suikasta karşı sessiz kalıp kalmayacağı ise merak konusudur. Bu süreç içinde İran’ın önünde iki seçenek bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, itidalli davranarak ABD başkanlık seçimi sonrası ipi göğüsleyen Biden yönetimini görmek diğeri ise operasyonel anlamda İsrail’e cevap vermektir.
Ekonomik anlamda zayıflayan İran, Biden sonrası ABD ile tekrar masaya oturmanın hesabını yapmaktadır. Nitekim Biden, seçilmesi halinde ABD’nin nükleer anlaşmaya geri dönebileceğini söylemişti. Saldırı sonrasında İran’ın verebileceği herhangi bir şiddet içerikli karşı cevap, bu seçeneğin rafa kaldırmasına sebep olabilir. Bu yüzden İran temkinli davranabilir ve intikam söylemleri söylemden öteye geçmeyebilir.
Öte yandan İran, bu duruma bölgedeki paramiliter güçleri ile cevap verebilir. Bununla ilgili, İsrail’in yurtdışı diplomatik misyonlarına saldırarak tepkisini ortaya koyabilir. Bu durum ise uluslararası hukuk açısından haklı durumdaki İran’ı haksız duruma düşürebilir.
Ayrıca İsrail ile sıcak savaş ortamı yaratabilir. Bu manada İran’ın bu riski göze alabilmesi pek olası değildir. Diğer bir seçenek olarak da Hizbullah üzerinden Golan Tepeleri’ne ya da Filistinli direniş grupları üzerinden İsrail’in içinde herhangi bir eylem gerçekleştirebilir. Bununla birlikte İran, İsrail’in Körfez’deki yeni müttefiklerine saldırıda bulunabilir. Ancak Tahran yönetimi, nükleer politikasının şahıslara bağlı olmadığını göstermek adına nükleer faaliyetlerine hız vereceği yadsınamaz bir gerçektir.
Son olarak bu olaylar silsilesi, İran iç politikasına da etki edecektir. Zira Haziran ayında gerçekleşecek İran seçimlerinde muhafazakarlar ile reformistler arasında seçim malzemesi olarak kullanılması muhtemeldir. Bu minvalde Hizbullahi bir cumhurbaşkanı isteyen müesses nizamın, nükleer antlaşmanın işe yaramadığı şeklinde bir kampanya yürüterek reformistleri eleştireceği aşikardır.
İsrail’in Tepkisi
Öte yandan İsrail, İran’ın nükleer programını kendine karşı bir güvenlik problemi olarak görmektedir. Bunu engelleyebilmek için Fahrizade örneğinde olduğu gibi ülke içindeki kilit isimlere karşı suikastlar düzenlemektedir. Bu bağlamda İsrail’in benzer saldırıları devam ettireceği öngörülebilir.
Bunun yanı sıra İran’a karşı kurulan Körfez Bloku’nun ABD seçimlerine bağlı olmadığını göstermesi muhtemel olan İsrail, Körfez ülkeleri ile işbirliğini geliştirerek söz konusu ilişkilere askeri ve operasyonel boyut da kazandırabilir. Zira Netanyahu, suikast öncesinde Suudi Arabistan’a giderek Veliaht Prens Muhammed Bin Selman ile bir görüşme gerçekleştirmişti.
Bununla birlikte İsrail, ABD seçimleri sonrası seçimi kazanan Biden’ın İran ile ilişkilerini tekrar düzelteceği söylemine önlemeye çalışmaktadır. Bu yüzdende İran’ı sıcak savaş ortamına sokmak için tahrik etmektedir. Yaptırımlar ve pandemi sonrası köşeye sıkışan ve zayıflayan İran’ın tekrar ayağa kalkması, İsrail’in ve Körfez ülkelerinin güvenlik tehdidini artırdığı gibi hareket alanlarını da daraltmaktadır. Bu minvalde İsrail-Körfez ittifakı, Biden ile oluşabilecek İran-ABD yakınlaşmasını baltalamak istemektedir.
Ayrıca Trump yönetimi görevi bırakmadan önce İsrail’in Körfez ülkeleri ile işbirliğini artırarak İran’a karşıtı cepheyi güçlendirmeye çalışmaktadır. Ayrıca Trump’ın yönetimi halefi Biden’a devretmeden önce İran’a yönelik operasyonlar gerçekleştirme eğiliminde olduğu söylenebilir. Zira Trump’ın İran’ın nükleer tesislerini vurmayı planladığına dair haberler uluslararası medyada sık sık dile getirilmişti. Bu süreçte gerçekleşebilecek operasyonların boyutu tartışmalıdır.
Bunlara ek olarak İran’ın paramiliter güçlerine karşı İsrail, bir takım önlemler alması muhtemeldir. Bu doğrultuda İsrail’in Suriye’de ve Golan bölgesinde Hizbullah’a karşı operasyonlarını artırması, Filistin’de direniş gruplarına karşı operasyonlar düzenlemesi ve Gazze şeridine yönelik saldırılar gerçekleştirmesi öngörülebilir.
Sonuç olarak ABD seçimlerinin ardından genelde dünyada özelde ise Ortadoğu’da yeni bir konsensüs oluşturulacağı tartışılmaktadır. Trump yönetimi ile birlikte bölgeden tecrit edilen İran’ın, Biden ile birlikte tekrardan sisteme entegre edilmesi gündeme geldi. Bu gelişmenin ise Trump döneminde bölgede alan kazanan İsrail’in aleyhine olacağı düşünülmektedir. Yaşanması muhtemel gelişmeleri engellemek isteyen İsrail’in bölgede İran’a karşı bir takım eylemler içerisine girdiği ve İran Nükleer Programı’nın fikir babası Fahrizade’ye yönelik suikast gerçekleştirdiği görülmektedir. Böylece İsrail, İran’a ABD yönetimi değişse de İsrail’in İran politikasının değişmeyeceği mesajını vermiştir.
Ayrıca İsrail, Biden sonrası tekrar yumuşayabilecek olan ABD-İran ilişkilerini önlemeyi amaçladığı söylenebilir. Ancak İsrail’in bu politikasını devam ettirmesi Biden döneminde İsrail-ABD ilişkilerinin gerilmesine neden olabilir. İran’ın bu saldırıya karşı izleyeceği politika ise hem İran’ın hem de Ortadoğu’nun kaderini etkileyeceği kesindir.