Dünya bir kaos ve bilinmezlik gayyasına sürükleniyor. Bütün insanlık bir korku tüneline hapsediliyor. Her geçen gün korkular artıyor. Sanki dünyada bir “Korku İmparatorluğu” kurulmak isteniyor. Kimsenin kontrol edemediği, nereden ve nasıl çıktığı belirlenemeyen ve bu belirsizlikle birlikte öngörülemeyen bir şekilde yayılan korkular bunlar. 2017 yılında hayatını kaybeden, asrımızın Polonya kökenli ünlü sosyologlarından Zygmunt Bauman “Akışkan Korku” adlı kitabında, akışkan modern toplumu “korku dolu bir hayatı yaşanabilir kılmaya çalışan bir mekanizma” olarak tanımlamıştı.
11 Eylül’den beri “Küresel Korkuların” herkesi ele geçirdiğini belirten Bauman, bu korkuların hareket ettiğini ve “katı durumda” olmadığını belirtir. “Modernite daha fazla özgürlük üretirken, karşılığında ise modern çağın bireyinin güvenlik sorunlarını arttıracaktı. Oysa güvensizlikten dolayı özgür olmayan insan köle düzeyine düşerken, güvenliksiz özgür bir ortam aynı zamanda kaosu yaratır” diyen Bauman, “Yıllardır zaten zorunlu olan risk yönetimi pratikleri, 11 Eylül’den sonra çok iyi bilinir ve apaçık hale geldi” diyor.
Oluşturulmak istenen güvensizlik ve kaos ortamıyla birlikte “aşırı güvenlik” bütün dünya ülkelerinin ana gündemini oluşturacak. Sınır geçişlerinden havaalanlarına, metropollerdeki hareketliliklerden biyometrik parmak izlerine kadar her insan ve her mekân gözetim altına alınacak. “Güvenlik takıntısı” öyle bir hale gelecek ki, herkes kendini suçlu hissedecek. Korku korkuyu doğuracak ve modern insan güvenlik bağımlısı birer manyağa dönüşecektir.
Korkular yüzünden çaresiz ve mutsuz olan insanın durumunu Bauman, “Akışkan Korku” adlı kitabında şöyle betimliyor: “Dolu bir uçağın havada destinasyonuna doğru gittiğini düşünün. Kimi yolcular uyurken, kimi yolcular film seyrederken, kimi bilgisayar oyununa dalmışken veya yanındakiyle sohbet ederken, kimi de uçağın ineceği şehirde yapacaklarını hayal ederken birden bir anonsun sesi duyulur. Bu bir kayıt sesidir ve şöyle demektedir: ‘Bu uçakta pilot yoktur, otomatik pilotaj sistemiyle havaalanına inmeye çalışılacaktır.’ Ama aynı anda öğrenirsin ki, söz konusu havaalanı halen yapım esnasındadır ve ortada inilecek bir yer yoktur. Korkunun şiddetini anlayabilir misiniz?”
Bauman’ın yıllar önce bir sosyolog olarak yaptığı uyarılar bugün “Korona Virüsü” gündemi ile tekrar güncellik kazandı. Dünyadaki bütün metropoller birer korkuluğa dönmüş durumda. Koca bir hapishaneye dönüştürülen dünyada insan köleleştirilirken, insanoğlunu da “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” misali bir şeylere hazırlıyorlar. Yevgeniv İvanoviç Zamyatin, George Orwell ve Aldous Huxley gibi distopya yazarlarının ortaya koyduğu gelecek öngörülerinden daha öteye geçmiş durumda dünya.
Amerikan sağının ünlü korku romanı yazarı Dean Koontz’un “Karanlığın Gözleri” romanı ile Güney Kore’de 2018 yılında yayınlanan “My Secret Terrius” dizisi ve daha birçok kitap ve filmde Çin’in Wuhan şehrinde başlayan bir virüse ve hatta Korona virüsüne bizzat işarette bulunuluyor. 2011 yapımı Contagion (Salgın) filmi de bunlardan biri. Hadi bunlar roman, film ya da komplo diyelim. CIA’nın 2010 yılındaki “Le Nouveau Raporu”nu inceleyen ve bunu kitaplaştıran Fransız tarihçi Alexandre Adler’in, “Yarının Dünyası Nasıl Olacak 2020-2025?” kitabını incelediğinizde dehşete kapılıyorsunuz. Amazon’da baskısı kalmadığı söylenen kitabı bence birçok devletin ve aydının çok iyi incelemesi gerekiyor.
Alexandre Adler kitabında, 10 yıl önceki o raporlarda şöyle bir şeyin gizli olduğunu belirtiyor: “Küresel bir pandemiye neden olacak ve uygun bir tedavisi bulunmayan yeni bir tehlikeli virüs 2020’de ortaya çıkacak ve 2025’te sona erecek. Solunum sistemine bulaşan bu virüs, Çin gibi Asya’nın büyük nüfus yoğunluğu olan ülkelerde ilk önce ortaya çıkacak. Bu salgın iç ve sınır ötesi anlaşmazlıklara neden olacak. Ülkeler -yetersiz ve eşit olmayan kapasitelerde- hastalıktan kurtulmak veya doğal kaynaklara erişimlerini sürdürmek için nüfus hareketlerini kontrol altına almaya çalışacak. Bu salgından dolayı, Avrupa’da yüzbinlerce insan ölecek ve diğer kıtalarda ise yüz milyonlarca insan yaşamını yitirecek.”
CIA raporundaki bu paragraflar size neyi hatırlatıyor? İnsanlığın artık bariz bir tehlike ile karşı karşıya olduğu görülmüyor mu? 11 Eylül’den beri dünyada yükselen ırkçılık, küresel terör, İslamofobia, ekonomik krizler ve şimdi Korona virüsü gibi bilip ya da bilmediğimiz birçok oyunlarla dünyada “korku imparatorluğu” oluşturmaya çalışanları dünya tanımayacak mı? Ünlü Alman edebiyatçı Johann Wolfgang Von Goethe, “Mutluluğun asıl düşmanı hedefsiz yaşamaktır” diyordu. Sizce de insanlık hedefsiz yaşamıyor mu? Allah’ın ona bahşettiği nice nimetleri pervasızca harcamıyor mu? Şeytan, insan ve hayvan arasında sizce bir fark kaldı mı? Öyle olmasaydı, şeytanlar kendisinden daha kavi olan insanları korku ile köleleştirip bu kadar aşağılar mıydı? Dünyanın iyileri, şer güçlerinin bu pervasız oyununa neden sessiz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.