Necip Fazıl “Kürt Feryadı” yazısında bu dehşeti, “Beraber mahkûm olmuşsa, önce oğulu idam edip babaya seyrettiriyor, sonra babayı asıyorlardı” diye anlatır
CHP’nin Kürtlerle geçmişi genetik ve toplumsal bir hafıza oluşturdu. Geçmişi geçmişte bırakmak bu acıları yaşayanlar için pek mümkün olmuyor. Bitti mi, hayır bitmedi. Yazı dizimizin dördüncü bölümünde daha yakın tarihe gidip, CHP ‘zihniyeti’nin darbe dönemlerini ele alacağız. Ve günümüzdeki Kürt sorunu her ne kadar bir terör sorunuysa da, o yola döşenen taşları işaret edeceğiz. Yakın dönem Osmanlı ve Kürt tarihi üzerine araştırmalar yapan Sinan Hakan, Kürt toplumunun hafızasında Şeyh Said, Dersim, Zilan benzeri kelimelerle sembolleşen bu dönem olayları, günümüz Kürt sorununun dahi duygusal zeminini teşkil eden sosyopsikolojik unsurlardan bazıları olduğunu hatırlatır: “CHP’yi sadece tek parti dönemi üzerinden değerlendirmek de hatadır. AK Parti hükümetleri döneminde hendek olaylarına kadar Türkiye’de Kürt meselesinin demokratik bir çerçevede çözümüne yönelik icraatların en büyük muhaliflerinden biri CHP ve temsil ettiği anlayışın olduğu unutulmamalıdır.”
İSTİKLÂL MAHKEMELERİ
İnkâr ve asimilasyon siyasetinin sonucu olarak çıkan isyanları bastırma yöntemleri, Kürt sorunu hafızasının temel sorununu oluşturdu. Bu yöntemlerden biri olan İstiklâl Mahkemeleri, karşı geleni kitabına uydurarak idam etmek için kuruldu. Korkunun kılıcı olan mahkemeler, isyan gerekçesiyle sistemin tüm muhaliflerine gözdağı veriyordu. “Boş yere zaman kaybına sebep olduğu” gerekçesiyle avukatın ‘nafile’ bulunduğu mahkemelerdi. Türkçe bilmeyen, okuma yazması olmayanlar bile kendi savunmalarını kendi yapıyordu. İtiraz edilecek bir üst mahkeme de yoktu, mahkemelerde görevlendirilen yargıçların hukuk öğrenimi görmeleri şartı da. Sistemin onayını almış kişiler yargıç olabiliyordu.
İdamların istatistikleri hiçbir zaman tutulmadı. Resmi kayıtlara göre birkaç yüz, gayri resmi rakamlar ise binlerle ifade ediliyor. Necip Fazıl Kısakürek, “Kürt Feryadı” yazısında, İstiklâl Mahkemeleri’nin dehşetini, “Beraber mahkûm olmuşsa, önce oğulu idam edip babaya seyrettiriyor, sonra babayı asıyorlardı” diye anlatır.
İSYAN BASTIRMA YÖNTEMLERİ
Tedib ve Tenkil: “Kürt isyanları”nı bastırmak için devlet öncelikli olarak “Tedip ve Tenkil” harekâtlarını başlatırdı. Sözlük anlamı olarak Tedip, “yola getirmek, terbiye etmek, uslandırmak”, Tenkil ise “kamuya zararlı kişi ya da topluluğu, başkasına korku ve ibret verecek biçimde cezalandırmak, ortadan kaldırmak” anlamına gelir. Kürtlerin ‘iyiliği’ için sayısız Tedib ve Tenkil harekâtı düzenlendi.
Sel harekâtı: İttihat ve Terakki ile Cumhuriyetin ilk on beş yılında kullanılan isyan bastırma yöntemlerindendir. Sel harekâtıyla, tüm bölge eşgüdüm halinde hedef alınır, kurunun yanında yaşın da yandığı süpürme ve temizlik operasyonları gerçekleştirilirdi. Koçgiri’de, Dersim’de düzenlenen Tertele ve Kıyım harekâtları ‘sel’ harekâtına örnek olarak gösterilebilir. Evler, köyler, yakılmış, hayvanlara, tahıla el konulmuştur. İnsanların kaçması için bölgenin bir tarafı açık bırakılır, bölge tamamen insandan arındırılana kadar harekât devam eder.
‘Tarama’ harekâtı: İnsan saçından tarakla parazit çıkarılmasına benzer bir uygulama yapılmasından dolayı ‘Tarama’ ismi verilmiştir. Genellikle sel harekâtlarından sonra hedeflenen bölgede ek bir uygulama olarak yapılır. Kuytu mağaralar, vadiler ve kaya oyukları yoklanır, kimsenin olup olmadığı kontrol edilir, canlı kalanlar alınarak toplanma bölgelerine sevk edilir. Dersim, Tedib, Tenkil ve sel harekâtlarından sonra ‘Tarama’dan da geçmiş bir bölgedir.
49’LAR HAREKETİ
Dersim olaylarından sonra Kürtler bir daha kendine gelemedi. 1959 yılında meydana gelen 49’lar hareketi ve Sivas Kampı dışında 60 ihtilaline kadar Kürtlerle ilgili bir gelişme yaşanmadı. 49’lar hareketi de, Musul’da meydana gelen ayaklanmada öldürülen bazı Türkmen liderlerin misillemesi yerine, ‘kaç kişi öldürüldüyse o kadar Kürt öldürülmeyi’ teklif eden CHP Niğde Milletvekili Asım Eren sayesinde yaşandı. Bu söylemi protesto etmek için “dilekçe yazmak, Kürtçe şiir yayınlamak” gibi faaliyetler gerçekleştirildi. İçlerinde Musa Anter’in de yer aldığı 50 kişi gözaltına alındı. Aralarından bir kişi vefat edip mahkemeye çıkamadığı için davaya ‘49’lar’ adı verildi.
SİVAS KAMPI
49’lar davası henüz yargı aşamasındayken 60 ihtilali gerçekleşti. 1950 yılına kadar devletin her kademesine hakim olan, 50 ile 60 arasında ise batıya şirin gözükmek adına imtiyazlarını kaptırmış gibi gözüken CHP zihniyeti, 1960 ihtilaliyle birlikte yeniden yönetime el koydu. İhtilalin yöneticileri ilk iş olarak Doğu ve Güneydoğu illerinde Demokrat partili veya onlara yakın 485 Kürt ağa, şeyh ve aydını Sivas’ta bir kampta göz altına aldı. Sivas Kampı, 1938-1960 yılları arasında Kürtlerle devlet arasında adı konmamış sessizliğinin bozulduğu tarih olarak kayıtlara geçti. Doğu yeniden dizayn edilmek isteniyordu.
KÜRDÜM DİYENİN YÜZÜNE TÜKÜRÜRÜM
1960 ihtilalini yapan kadronun Kürt sorununa bakışı Cumhuriyet’in resmi ideolojisiyle aynıydı. İhtilalin cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Diyarbakır’da yaptığı konuşmada resmi ideolojinin görüşlerini çok net bir şeklide ifade eder: “Bu memlekette Kürt yoktur, Kürdüm diyenin yüzüne tükürürüm.”
Diyarbakır’da bir mollanın oğlu olan Av. Ömer Serdar Kaplan, ihtilal sonrasının, Cumhuriyet döneminden farkı olmadığını şu ifadelerle ortaya koyuyor: “Kürtler hem dini hem de etnik kimlik açısında ciddi baskılara maruz kalmışlardı bu dönemde. 1960 darbesinden sonra çocuktum. Silvan’a gitmek için yol kenarında annem ve babamla bekliyorduk. Annem çarşaflı babam ise sakallıydı. Askeri bir Jip durdu. İki asker indi. Birisi subaymış. Babama bir şeyler söylediler. Ben Türkçe bilmiyordum, henüz ilkokula başlamamıştım. Sonra Annemin çarşafına el uzatıp çekti, babam müdahale etti. Tartıştılar, sonra sert sözler söyleyerek jipe binip gittiler. Babam küfür ettiklerini, hakaret ve tehditler savurduklarını çok sonraları söyledi.”
PKK KURULUYOR
Bir dönem sessizliğin ardından çeşitli hareketler, dernekler, partiler kuruldu. Bunlardan günümüzde de en çok konuşulanı asker, sivil, çoluk çocuk dinlemeden katleden PKK (Kürdistan İşçi Partisi)’dır. PKK, 27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis köyünde yapılan bir toplantıda Abdullah Öcalan liderliğinde kuruldu. Kurulduğunda Marksist-Leninist bir anlayışla, bağımsız, birleşik Kürdistan hedefiyle ortaya çıktı.
SEKÜLER BİR KÜRT HAREKETİ
Kürt sorunu muhafazakâr bir çizgiden seküler bir çizgiye doğru kayıyordu. Hatta geleneksel yapıyı öylesine ezip geçti ki, geleneksel Kürt ailelerinin kızları PKK saflarında mücadele etmek amacıyla dağa çıkabiliyor, görünüşte erkeklerle eşit görevler alıyordu. Ama Necati Alkan “PKK’da Semboller, Aktörler, Kadınlar” kitabında bunun hiç de öyle olmadığını, dağdaki kuralların kadınlara yönelik yüzünün çok acımasız olduğunu gözler önüne serdi. Ne var ki PKK, bu seküler yüzü sayesinde batının desteğini alabilmişti. Türk solu ile ilişkileri de Sosyalist- Marksist çizgilerinden dolayı hiç yadsınmadı. Tıpkı uzantısı olan HDP’nin CHP ile arka kapılarda yaptığı ortaklık gibi.
PKK, 1978 tarihinde kurulmuş olsa bile Türkiye’deki ilk silahlı eylemini 15 Ağustos 1984’te Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde gerçekleştirdi. Bu arada 80 darbesi yaşanmış, Diyarbakır Cezaevi adeta bir Kürt etnisite akademisi gibi PKK saflarına militan yetiştirmişti. “İşkencecisiyle oturup çay içen adam” olarak hatırlanan Mehmet Selim Dindar, bir röportajında şu ifadeleri kullanır: “Cezaevindeki vahşet olmasaydı, Kürt meselesi bu ülkede bu kadar erken açığa çıkmazdı. Diyarbakır Cezaevi’ndeki insanları birer militan haline getirdiler. Bunların yüzde 80’den fazlası dağa çıktı. İnsanın oradaki vahşeti gördükten sonra normal yaşama dönmesi çok zordu. ‘PKK hareketi 1984’te patladı’ derler ya, bu tarih, Diyarbakır Cezaevi’nden ana tahliyelerin olduğu tarihtir.”
KART KURTTAN KÜRT ÇIKARTMA DÖNEMİ
12 Eylül 1980 ihtilali, bir gecede silahların sustuğu, solcu sağcı demeden gözaltıların, işkencelerin yaşandığı ve en çok da gözaltılarda kaybolanların konuşulduğu bir darbe olarak tarihe geçti. Bir de Diyarbakır Cezaevi’nde yaşananlar zihinlere kazındı. İnsanlık tarihi boyunca çok az rastlanabilecek seviyede işkencelerin yapıldığı cezaevinden nasiplenmek için, sadece Kürt olmak bile yeterliydi. İhtilalin aktörleri, yani askerler, yani devletin kılcal damarlarına sızmış CHP zihniyeti, hani valisinin bile CHP üyesi olduğu, devletin ‘bekası’ndan sorumlu askeri, 12 Eylül 1980’de, Kürtlere yeniden kendini hatırlattı. Ölenler öldü, sakat kalanlar Kürt milliyetçisi oldu, sağlam olanların çoğu dağa çıktı. 12 Eylül yeniden inkâr ve asimilasyonun yaşandığı, “Kart Kurt”tan Kürt çıkarma dönemiydi.
Kaynak: Yenişafak
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.